Ortalık toz duman... Bir tarafta Suriye diğer tarafta artan terör eylemleriyle PKK sorunu...
Ancak Suriye olayı da PKK terörü de birbirinden bağımsız değil...
Esed rejimi, mültecilere kapısını açan, Suriyeli muhalifleri destekleyen Türkiye’ye, ülke içinde infiale yol açacak baskınları gerçekleştirmesi için PKK’ya destek veriyor.
Suriye’de yaşananlara baktığınızda, Türkiye’nin Esed yönetimine tavır koymaktan başka seçeneği olmadığını görmek gerekiyor. Hükümetin serinkanlılığını koruyarak en kritik dönemlerde dahi sağduyulu açıklamalar yapması, Türkiye’nin sınır komşusuyla “savaş meraklısı” olmadığının bir göstergesidir.
Hele bir de iktidar, kâh eli kanlı diktatör Esed’in yanında kâh terör örgütü PKK’nın yanında yer alan CHP’ye tahammül edebiliyorsa, bu gerçekten Türkiye’nin aktör ülke haline gelmesinin bir göstergesidir.
***
AK Parti 4. Olağan Kongresi’ne katılan Irak Bölgesel Yönetim Başkanı Mesut Barzani’nin bir taraftan “Suriye’de halkın seçtiği meşru yönetim başa gelinceye kadar halkın yanında olacaklarını” açıklaması, diğer taraftan da Kürt meselesinin çözümü konusunda Kürtlerden AK Parti iktidarına destek istemesinin akabinde Suriye ordusunun Akçakale’yi vurması sanırım daha anlaşılabilir bir durum...
PKK ister Suriye’nin desteğini alarak ortalığı kana bulamaya devam etsin isterse dünyanın desteğini alarak terörünü artırmaya devam etsin... Türkiye’nin Ortadoğu’da aktör ülke olmasını ve Türkiye’nin güçlenmesini istemeyenlerin ellerinde bir tek PKK kozu var. PKK’nın karşısında ise bu terör örgütünü bitirmeye ahdetmiş Kürt halkının üzerindeki vesayetini kaldırmaya ant içmiş bir siyasi irade var. Bu siyasi irade:
-Terörle etkin bir mücadele içerisinde ve sorunun çözümü konusunda en büyük kavram kargaşası olan PKK ve Kürt sorununu birbirinden ayrıştırdı.
-Kandil, İmralı istiyor diye değil, siyasi irade “siyasi faturasını ve oy kaybını” dahi göze alarak, sorunun çözümüne yönelik olarak tüm aktörlerle görüşme yaptı, bundan sonra da yapacağını açıkladı.
-Teröristlerin, yıllardır örgüte kazanabilmek için bölge halkını kandırarak “anadilde eğitim, temel hak ve özgürlükler” gibi siyasi argümanlarını ellerinden aldı.
-Sorunun çözümün adresi meclis çatısıdır diyerek “düz ovada siyaset” argümanını koydu önlerine.
-Yıllardır ihmal edilmiş bölge halkının eksiklerini, haklarını “demokratik açılım” başlığı altında gidermeye çalıştı.
-En fazla terör örgütünün uzantısı parti içinde siyaset yapanların işine yarayacak olduğu ve en fazla onları mağdur eden “parti kapatılmasının” önündeki engelleri kaldırma yönünde adımlar attı ve atmaya devam ediyor.
Bütün bunların sonucunda ne oldu?
Sorunların çözümü önünde aşılmaz bir eşik gibi duran Anayasa’nın değişimine destek vermedikleri gibi müzakere masasını tekmeleyip “bizim için Kürt sorunu eşittir İmralı, bizim Kürt halkı gibi bir derdimiz yok” dediler.
Varsa yoksa “İmralı serbest kalsın” avazları çıktığı kadar bağırıp döktükleri kanı kendilerince meşrulaştırmaya çalıştılar.
Şimdi oturmuşlar, Murat Karayılan bir taraftan Duran Kalkan diğer taraftan, görüşme şartlarını açıklıyorlar.
Onlar da “yeni bir Oslo’nun şart” olduğuna inanıyorlarmış, müzakereye hazırlarmış ancak şartları varmış!
İyi de, devlet sizinle görüşürken masaları devirdiğinizde, Habur’u sabote ettiğinizde artık o şartları belirleme hakkını da kaybettiniz mi? Suriye’ye bakarken PKK’ya, PKK’ya bakarken de Suriye’ye bakmak, her şeyin daha kolay anlaşılmasını sağlıyor.
Gitmekten başka çaresinin olmadığını anlayan Esed rejimi gittikçe köşeye sıkışıyor, köşeye sıkıştıkça saldırganlaşıyor can havliyle saldırganlaşıyor, kendi canının derdine düşmüş durumda.
Hükümetin çözüm yönünde hiçbir alternatifi dışlamayan politikaları PKK’yı ciddi bir şekilde rahatsız ediyor.
Tam da Suriye ve PKK’nın sıkışmışlığı, iktidarın iç ve dış hangi politikalarda ısrarcı olmalarının gerektiği konusunda ciddi ipuçları veriyor.