Herşey bu kadar yüksek tansiyonda devam edip gidecek mi? Yoksa bir noktada uzlaşma ve normalleşme yaşanacak mı? Herkesin zihninde dönüp duran soru bu.
Şu anda devam eden çatışmanın, taraflardan birini yok etmeye dönük olmadığını tespit etmekle başlayalım. Ancak sonuç herkes için elbette farklı olacak. Çok kaba bir ifadeyle bu coğrafyada biraz tarih okuyan herkes, ‘devlet’e karşı kazanmanın mümkün olmadığını biliyor olmalı. Kavganın ateşinde ne söylesem boş; ama bir taraf sınırlarına çekilecek, diğeri ise yeni bir siyasi söylemle yoluna devam edecek.
Elbette Türkiye yoluna devam ederken gizli kapalı birtakım yapıların gölgesinden kurtulmak zorunda. Hukuk devleti olma yolunda dev bir adım atmak istiyorsak, sistem içinde bir şekilde kendisini konuşlandırmış ve gerektiğinde her türlü hukuk dışı yola başvurabilen yapıların tasfiyesi şart.
***
Siyaset bu badireleri aşacak ve yeni dönemi planlayacak güçte. Ancak yola devam ederken kendisini gözden geçirmesi, Türkiye’nin önünde beliren yeni siyasi haritayı doğru okuması da şart. Bu haritada yakın geçmişin kodları önemli ölçüde yenilenmiş durumda.
Ben yazmaktan bıkmayacağım, çünkü bu virajı almanın başka bir yolu yok. Herkesle kavga ederek yolunuza devam edemezsiniz. Diğer yandan herkesin sizin düşmanınız olduğu ve sizin yapayalnız olduğunuz yönündeki tezler de, kelimenin tam anlamıyla psikolojik savaş ürünüdür ve gerçekle uzaktan yakından ilgisi yoktur.
Türkiye’yi hangi zeminde olursa olsun ideolojilerinin esiri hale getirmek isteyenler, dönem dönem kendi önlerine gelen iktidar fırsatlarında aynada kendilerini görme imkanı buldular ve geri çekildiler. Şimdi tüm ideolojik yaklaşımları ve tezleri bir kenara bırakıp, başta kendi bulunduğumuz bölge olmak üzere kuşatan bir yeni ‘ortak akıl’ inşa etmek zorundayız.
2011 seçimlerinden sonra katıldığım bir televizyon programında Başbakan Tayyip Erdoğan’ın artık bir parti genel başkanı olarak değil, ‘devlet adamı’ gömleği ile yoluna devam edeceğini ifade etmiştim. Erdoğan, bu dönemi ‘ustalık’ olarak tanımladı.
Ne ilginçtir ki, Başbakan Erdoğan’ın ‘ustalık’ dönemi, onu kendi güçleriyle kontrol etmek ya da günü geldiğinde tasfiye etmek hesabında olanları kelimenin tam anlamıyla çileden çıkardı.
***
Eski ve harikulade ifadesiyle aslolan ‘kemalat’tır. Yani attığınız her adımda daha iyiye, güzele gitmek, günümüzün ifadesiyle ‘olgunlaşmak’tır. Bugün Türkiye bu ‘kemalat’ın sancısını yaşıyor. Kendisine dayatılan sorunların pençesinden çıkmaya başlayınca, bu sorunların mucitleri eliyle kuşatmaya alındı. Elbette bu kuşatmanın sahipleri ‘yıkım’ değil ‘pazarlık’ peşindeler. Bu pazarlık için de ellerinde bulunan tüm araçları ve kullanabilecekleri tüm ittifakları masaya sürmüş durumdalar.
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Din-devlet ilişkilerinde geniş kesimlerin mutabakat sağlayacağı, ama elbette herkesin memnun kalmayacağı bir yere gideceğiz. Kürt sorununda da aynı çerçeve geçerli. Bunca farklılığın ortasında güçlü bir ‘ortak akıl’ etrafında birleşmek dışında çıkış yolumuz yok. Herkesin memnun olması değil, geniş kesimlerin mutabakatı önemli olan.
Gündem izin verirse, din-devlet ilişkilerinde bizi nasıl bir geleceğin beklediğini, Kürt sorununda yakın geleceğin kodlarını iki ayrı yazıda ele almayı planlıyorum.
Siz Türkiye batıyor, bölünüyor diye kapı kapı dolaşanlara aldırmayın. Şeffaf, aydınlık ve daha güçlü bir ülke bizi bekliyor. Sakin olalım, ‘ortak akıl’ üzerinde daha fazla duralım. Gerisi geliyor zaten.