Karikatürden hoşlanır mısınız? 2011 seçimlerinden sonraydı. Herkes Ak Parti’nin her iki kişiden birinin oyunu alarak yakaladığı başarıyı konuşuyordu. O günlerde nefis bir karikatür gördüm. Galiba Salih Memecan çizmişti. Tayyip Erdoğan, Kemal Kılıçdaroğlu ile Devlet Bahçeli’yi karşısına almış, gülerek soruyordu: “Söyleyin bakayım, bana oy veren hanginiz?”. Bugün durum farklı değil. O karikatürde Kılıçdaroğlu ile Bahçeli’nin yerine Ekmeleddin İhsanoğlu ile Selahattin Demirtaş’ı koyarak Tayyip Bey aynı soruyu bu sefer daha büyük bir keyifle tekrarlayacak...
Bu yazıda Tayyip Erdoğan’ın dünkü İzmir mitinginden söz etmeyi ne kadar isterdim. Fakat benim yazıyı Cuma günleri teslim etme mecburiyetim buna mani oluyor. Diğer şehirlerdeki coşkuya bakarak İzmir mitingi hakkında fikir yürütmek mümkündü aslında. Kamuoyu yoklamaları zaten her şeyi bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Yine en az iki kişiden birinin oyuyla cumhurbaşkanlığı seçimini Tayyip Erdoğan’ın kazanacağı ortada.
Bayram sohbetlerinizde sizi en çok hangi konu meşgul etti? Cumhurbaşkanlığı seçimi mi, yoksa seçim sonrası Başbakanın kim olacağı ve Ak Partinin kim tarafından yönetileceği mi? Katıldığım bayram sohbetlerinde ben bu seçimin ne kadar önemli olduğunu anlatmaya çalıştıkça muhataplarım konuyu seçim sonrasına çekmek için ellerinden geleni yaptılar. Cumhurbaşkanlığı seçimine bitmiş gözüyle bakıyorlar. Onlara eskiden güreş meydanlarında cazgırların pehlivanlara bir tembihini hatırlatıp işin ciddiyetini anlatmaya çalıştımsa da nafile... “Üste çıktım diye sevinme, alta düştüm diye yerinme, sonuna kadar mücadeleye devam et” denirmiş pehlivanlara güreş öncesindeki peşrev sırasında. Biz de cumhurbaşkanlığı seçimini ciddiye almalıyız dedim ama hayır, herkesin aklı seçim sonrasında... İlginç bir nokta daha tespit ettim bayram sohbetlerinde... Türkiye’nin bulunduğu coğrafyanın kaderini Ak Parti’nin geleceği ile ilişkilendiren çok sayıda konuşmaya şahit oldum. Türkiye’nin güçlü bir hükümete olan ihtiyacı dile getirildi. Tayyip Beyden sonra düşülecek bir zafiyet kaygısı var etrafta. Bunu aşmanın yolu olarak çok kimse Abdullah Gül’ün işin içine dâhil olmasını bir çözüm yolu olarak görüyor. Bir aralar Abdullah Beyi çekingen görenler O’nun son günlerdeki tavırlarına bakarak bu kaygıdan kurtulmuşa benziyorlar. Özellikle TOBB iftarındaki “milletimin hizmetinde olmaya devam edeceğim” sözü ve bunun hasıl ettiği coşku belli ki pek çok çevrede yankı bulmuş. Cumhurbaşkanlığı için Abdullah Beyin Tayyip Beyin önünü açan tavrı, kavga bekleyenleri bir kere daha sessizliğe sürüklemiş olduğu için de memnun Ak Partili dostlar. Şimdi bu ikilinin Türkiye’nin kaderine beraber hükmetmesini bekleyenlerin gözü Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında... Ak Parti’nin 2015 seçimlerine güçlü bir Genel Başkanla gitmesini önemsiyorlar.
BM’nin ve uluslararası diğer kuruluşların Filistin konusundaki duyarsızlığı bayram sohbetlerinin bir diğer konusuydu. İslam dünyasının kendisine gelebilmesi için önce Türkiye’nin güçlü olmasını savunanlar etrafımızda olan bitenden duydukları kaygıyı da dile getirmeden edemiyorlar. Bir dostum, Rusya’ya ambargo uygulamaya kalkan Batı dünyasının İsrail’in yaptıklarını görmezden gelmeye çalışmasını eleştirirken Ekmeleddin İhsanoğlu’na da bir gönderme yapmadan edemedi. “Bunca yıldır başında bulunduğu İslam İşbirliği Teşkilatı’nda böyle günler için bir hazırlığı olmuş mu acaba hazretin” diye sordu. “BM okulunu vuran ve yüzlerce çocuğun ölümüne yol açan İsrail’i kınar gibi yapan Amerika’ya ve Batı dünyasına hiçbir yaptırımı olmayacak mı İslam Dünyasının” derken böyle adımların güçlü bir Ak Parti hükümeti olmaksızın gerçekleşmesinin imkânsızlığını dile getiriyor gibiydi. Güçlü bir Türkiye için Abdullah Gül ile Tayyip Erdoğan’ın el ele vermesini isteyenlere hak vermemek elde değil gibi... Ne dersiniz?
Yine de bir Ak Parti geleneği olarak istişarelerin en doğru yolu işaret edeceğini söylemekten geri kalmıyor bu konuda kafa yoranlar. Tayyip Erdoğan’ın hem kamuoyu anketlerine hem de istişarelere ne kadar önem verdiğini bilenlerin rahatlığı bu sebeple olsa gerek. Ortak akıl böyle günlerde lazım...
Hani bir söz var ya “soran dağları aşmış, sormayan düz yolda şaşmış” diye... Ak Parti şimdiye kadar dağları nasıl aştı sizce? İstişareye ve ortak akla verdiği kıymet sayesinde değil mi?..