Ortadoğu’da halkların ayaklanarak rejimleri değiştirdiği süreçler doğal seyirlerinde yaşanabilseydi, muhtemelen bundan yıllar öncesinde istikrarlı yapılar kurulabilir, bunca insan da acı çekmek zorunda kalmazdı.
Ortadoğu ülkelerindeki dönüşümlerin doğal seyirde yaşanmamasının en önemli nedeni, halkların kaderiyle ilgili süreçlere devletlerarası çıkarların damgasını vurmuş olması. Gayet tabi sivil toplum mekanizmalarının güçlü olmaması ve önceki rejimlerin zaten sorunlara başka devletleri fazlasıyla dahil etmiş olmaları bu koşulların ortaya çıkmasında rol oynuyor. Ancak sorun şu ki, halklar inisiyatifi ele alamadıkça olaylara karışan devlet sayısı artıyor; meselelere daha çok devlet karıştıkça da halkların inisiyatif alma şansları azalıyor.
Ortadoğu ülkelerinin büyük çoğunluğunda bir rejim sorunu var, ancak aynı oranda halkların kendi aralarında da sorunlar bulunuyor. Dolayısıyla meselelere başka devletler karıştıkça hem rejim sorunları daha karmaşık bir hal alıyor, hem de halklar arasındaki anlaşmazlıklar derin çatlaklara dönüşüyor.
Bu durum yeni rejimler kurulması bakımından son derece belirsiz ortamlar yaratıyor, bir de üstüne üstlük bu belirsizlikten yararlanan örgütlerin daha rahat faaliyet göstermesini sağlayan bir ortam oluşturuyor.
Belirsizlik sürdürülemez
Bugün gelinen aşama itibariyle Mısır, Suriye, Irak ve hatta Filistin’deki belirsizlik ortamlarının sürdürülemez olduğu söylenebilir. Bu belirsizliklerin en fazla da ABD ile Rusya gibi küresel strateji oluşturan ülkeleri zor durumda bıraktığı hatırlatılmalı. Basit bir örnek verelim. İran, Irak’ta Maliki’yi destekliyor; ancak tüm Şiiler Maliki’yi desteklemiyor. Rusya, İran’ı destekliyor ama İran’ın Ortadoğu’daki etkisini fazla genişletmesine de razı değil. Aynı İran, Esad rejimini destekliyor, ama Rusya Suriye’deki rejimin değil oradaki üslerinin varlığıyla ilgileniyor. Maliki Kürtlere savaş ilan etmek üzere, ama Rusya işlerin buraya kadar tırmanmasını istemiyor; İsrail Filistin devleti kurulmasın diye elinden geleni yapıyor, ABD de işlerin bu şekilde tırmanmasından yana değil.
Kısacası, hangi devletin, liderin ya da grubun kimden yana davranacağına dair bir öngörü elde etmek zor ve bu şartların ABD ile Rusya’yı hiç istemedikleri bir zamanda, hiç istemedikleri şekilde karşı karşıya getirme olasılığı artıyor. Üstelik de bu durumdan en fazla Çin’in memnuniyet duyacağının bilinmesine rağmen.
Belirsizlik ortamının Rusya ve ABD’yi bazı radikal adımlar atmaya zorlayacakları söylenebilir.
Açık tercihe zorlamak
Rusya ve ABD’nin atacağı radikal adımlar, tanımsız, belirsiz ve ne yana savrulacağı açıkça belli olmayan oluşumları görünür ve tanımlanabilir kılmaktan geçecek gibi gözüküyor.
Bu, şu demek. Mısır’daki yeni yönetimin yalpalamak yerine açıkça Rusya ve ABD politikasını nasıl düzenleyeceği görülmek istenecek. Suriye’de kurulacak koalisyonun tarafı belli olacak, İran’daki iç güçlerden birisi genel rotayı belirleyecek biçimde sisteme egemen hale gelecek, Irak kimden yana olduğunu gizlemekten vazgeçecek, İsrail de seçtiği tarafın politikalarını sabote etmek yerine ona uygun bir siyaset izlemek zorunda kalacak.
Anladığımız kadarıyla Rusya ile ABD’nin büyük bir uyum içinde yapmaya çalıştıkları tam da bu. Gayet tabi bu iki güç böyle istiyor diye gelişmelerin beklenen yönde olacağı söylenemez. Ancak şu haliyle tercihlerini netleştirmeyen oyuncuların varlıklarını aynen sürdüremeyecekleri açık. Küresel sistemdeki bu eğilimi önceden göremeyen kadroların tasfiye olacakları, hatta sınırların değişebileceği ve kendi başına tercih yapmayı becerebilenlerin de başka devletler olarak yollarına devam edecekleri öngörülebilir.