Ortadoğu’nun “cephelerinde” yaşanılan gelişmeleri, “Washington ağırlıklı” izlemek, hatadır. Öncelikli mercek altın alınması gereken başkent Londra, devamında da Paris’tir. Bölgenin günümüze kadar uzanan sınırlarını çizen ve siyasi yapılanmasında önemli rol oynayan iki “eski sömürgeci Avrupalı güç”, bugün de önemli “operasyonlar” gerçekleştiriyorlar. Almanya Başbakanı Merkel’in, Mısır darbesine dönük sert çıkışları, Londra-Paris-Berlin üçgeninde çok ciddi “kaynama” olduğunu da işaret ediyor.
İngiltere’ye dikkat!..
İngiltere, Mısır’la en yakın ilişkiye sahip Avrupalı güç. Londra’dan Mısır darbesi sonrası her hangi bir diplomatik girişim haberi duydunuz mu? Hayır!... Tek açıklama, 5 Temmuz günü Dışişleri Bakanı William Hague’den geldi: Bir cumhurbaşkanının“askeri müdahale”(darbe demiyor)sonucu devrilmesini kabul edemeyiz, bu, ileride başka cumhurbaşkanlarının da bu yöntemle devrilmesine yol açar. Ama biz, Mısır’da iş başında kim olursa onunla çalışmakta kararlıyız. Mısır hükümetini değil devletini tanıyan bir devletiz ve Mısır’da siyasi otoriteyi kim temsil ediyorsa muhatabımız odur. Bu, İngiltere’nin, Mısır darbesini “onayladığını” belirten bir açıklamadır.
Paris ise sessiz. Sanki, Fransa’ya göre Mısır’da “bir şey” olmuyor!.. Oysa, 2 yıl önce Fransa, İngiltere ile birlikte Libya’da Kaddafi’yi birlikte devirdi. Fransa’nın “KuzeyAfrika” gelişmelerinden bu ölçüde uzak durmasının mantıklı bir açıklaması olabilir mi?
Tunus’tan endişeliyim...
Belli ki, Fransa-İngiltere hattında “paylaşma” devam ediyor. Fransa’nın payında Fas, Tunus, Cezayir kontrolü var. Bu nedenle, Fransa’nın Mısır “darbe”sine dönük dikkat çekici sessizliğini Tunus açısından pek hayra yormuyorum. Bu, “bir darbeyi görmezlikten gelmeyse”, yarın bir başka ülkedeki “askeri müdahale seçeneğine” açık kapı bırakmak anlamına gelir. Tunus, son dönemde, İslami kesim ile laik kesimi karşı karşıya getirecek bir dizi “kışkırtmayla” karşılaşıyor. Geçtiğimiz şubat ayında Raşid Gannuşi’nin muhalif lider Şükrü Beliyd suikastıyla ilgili yaptığı açıklamada şu sözleri önemli: Bu olay, İslami eğilimli gruplar ile laik kesim arasındaki ilişkilerde eşsiz bir deneyim sunan Tunus modelini hedef alarak İslami ve modernist aileler arasında savaş sebepleri çıkarmayı hedeflemektedir.
Pekiyi ama, kim? Tunus diken üstünde ve yarın, Fransa’nın da tıpkı İngiltere gibi, “eski rejimin elemanları” ile çalışma kararı almayacağının hiçbir garantisi yok.
Almanya devre dışı...
İşin Avrupa kanadında Almanya’nın bir kez daha Ortadoğu-Kuzey Afrika denkleminden uzak tutulduğu anlaşılıyor. Merkel’in darbeye karşı sert çıkışları, “Mursi hemen serbest bırakılsın” açıklamaları bunu gösteriyor. AB’nin “dışişleri bakanı” konumundaki Ashton, Almanya’nın baskısıyla Kahire’ye gitti, Mursi’yi göstermediler!.. Avrupa’nın tamamını temsilen yapılan ziyarette bu normal mi? Demek “bir takım güçler”, hem AB’ye bir darbe karşısında tarihinin en berbat siyasetini zorluyor hem de Mursi’yi “kilit altında tutacaklarının” mesajını Merkel’e vermeye çalışıyor.
Türkiye’nin durumu...
“Amerikan-İngiliz ittifakı” + Fransa’nın Ortadoğu-Kuzey Afrika hattında “yenive güçlü oyuncular istemedikleri” anlaşılmıştır. Suriye Savaşı ve Mısır Darbesi, hatta Amerikan aracılığında (Hamas’a rağmen) başlayacak Filistin-İsrail müzakereleri bu gerçeği gösteriyor. Aynı zamanda, Rusya ve İran’ın, kanlı bilançoya karşın neden Suriye’de bu ölçüde kararlı direndiğini de... Bu, Türkiye’nin bölge politikasını da zora sokan bir “ortak stratejidir...” Hedefi bellidir: İsrail’le yakınlaşmazsan sana Ortadoğu’da yer yok!..
Bu strateji, Türkiye’yi, Mısır ve Suriye’de “yalnızlığa itti...” Şimdi, sınırındaki Nusra Cephesi-PKK “petrol savaşı” ile de “gözlemciliğe” sürüklüyor.
Türkiye’nin “aktif diplomasi”den “tepkici diplomasi”ye dönmesi tamiri çok zor bir hata olur.
Ankara’nın Irak Kürdistan yönetimi ile geliştirdiği “aktif ilişkilerden” rahatsız olanlar, Suriye’de yeni bir krizin yolunu açıyor olabilirler, buna yanıt, onların beklediği gibi “tepkici” zeminde değil, soğukkanlı ve muhatapları “tarafımızda tutacak” düzeyde olmalı.
Herkes, Ortadoğu’daki baş döndürücü gelişmelerin “şifrelerinin” ne olduğunu konuşuyor.
Bence o şifre Londra’da bir kasada saklı...