Ortadoğu ya da daha doğru ve kapsayıcı ifadesiyle İslam dünyası “Normal” bir yapıya sahip değil. Sınırları, sistemleri, yönetim kadroları ve birbiriyle ilişkileri itibariyle “Normal” değil. 100 yıl önce, Birinci Dünya Savaşı’nın galipleri tarafından tayin edilmiş, sonra zaman içinde “Güncellenmiş” ama “İslam dünyası adına normalleşmemiş” bir “Parantez” niteliğinde. “Normal”ini arıyor İslam dünyası.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan “100 yıllık parantez kapanacak” derken bu “Anormal”in “Normal”e dönüştürülmesini kastediyorlar.
Türkiye en azından kendi içinde sistem boyutunda “Normal”e ulaşabilmek için büyük badirelerden geçti. “İdeal normal”e ulaştık mı, tartışılabilir, ama gene de artık “Başbakan asmayan” bir ülke haline geldik. “Ortadoğu’daki anormal”in değiştirilmesi iradesini de seslendirebiliyoruz.
Ama gene de “Sykes - Picot mu Kut’ül Amare mi?” diye sormaktan kendimizi alamıyoruz. Hatta “Güney sınırlarımızda operasyon” kaygısı taşıyoruz, bunun “Yeni bir Sykes - Picot operasyonu” olabileceğinden kaygı duyduğumuzu ifade ediyoruz.
ABD Başkan Yardımcısı Biden’ın Bağdat’ta askerlerine konuşurken söylediği sözlerle Başbakan Davutoğlu’nun Katar yolculuğunda gazetecilere söylediği sözler aynı günkü medyada yer aldı. İşte Biden’ın sözleri:
“ABD Başkan Yardımcısı, “Bugün barışı sağlamaya çalıştığımız tüm yerleri düşünün. Sizi gönderdiğimiz tüm yerleri. Bunlar tarihte suni sınırlar çizdiğimiz, birbirinden tamamen ayrı etnik, dini, kültürel gruplardan suni devletler yarattığımız, ‘Bunu alın. Birlikte yaşayın” dediğimiz yerler”
Ve işte Davutoğlu’nun sözleri:
“Arap Baharı büyük bir şans doğurmuştu. Bu şans maalesef Esed rejiminin gayri insani suçlarının mukabele görmemesi ve Mısır darbesiyle rüzgar değişti. O büyük ümitler sarsıldı. ‘One Minute’ ile Sayın Cumhurbaşkanımızın nasıl ses getirdiğini düşünün. Arap Baharı’nın yok edilmesinin gerekçesi de bu ilgiydi. Türkiye’nin bir başarı hikayesinin tekrar etmesinden korktular. Bölgedeki statükocu aktörleri güçlendirerek bunu yaptılar, bu bazen Esed oldu, bazen Sisi. Tarihin akışı geciktirilebilir ama durdurulamaz. Gün gelir Kutû’l Amâre ruhu kazanır. “
Biden, örtülü olarak Sykes - Picot’yu eleştiriyor ama yeni projelerin yeni bölünmeler niteliğinde olacağını söylüyor. “Orada sun’i olarak bir araya getirdiklerimize de ayrı devletler kuralım” gibi bir yaklaşım. Hürriyet, Biden’ın sözlerini “Irak bölünürse ne olur?” diye manşete çekmiş.
Biz ise, 100 yıllık parantezin kapanmasından, İslam dünyasında İslam dünyası olarak bir bütünleşmeyi kastediyoruz.
Davutoğlu, Kut’ül Amare’yi İslam coğrafyasının çok farklı etnik (mesela Türk, Arap, Kürt vs), dini (mesela Keldanilerden söz ediyor), mezhebi (mesela Sünni- Şii dayanışmasını kastediyor) gruplarının mesela Bağdat’ı savunmak için omuz omuza vermesi (bir tür Çanakkale’de İstanbul’un savunulması gibi) olarak anlıyor ve “Omuz omuza verirsek emperyalistleri yeneriz” gibi bir yaklaşım sergiliyor.
Ne diyor Davutoğlu:
“Arap Baharı bir şanstı.”
Olmadı, sonuç alınamadı. Ne oldu? Davutoğlu’nun sözlerinin devamına bir daha bakalım:
“Mısır darbesiyle rüzgar değişti. Türkiye’nin başarı hikayesinin tekrarından korktular, bölgedeki statükocu aktörleri devreye soktular...” vs.
Hiç şüphesiz İslam coğrafyasının “Normal”ini bulması büyük bir dönüşümü gerektiriyor. Türkiye Başbakan’ını 1961’de astı, Mısır Cumhurbaşkanı için 2015’te idam istiyor. “Tarihin akışı değiştirilebilir ama durdurulamaz.” diyor Başbakan. Bu ve benzeri sözler yüreğimizdeki ümit. Ama bir yerde de hesaba ihtiyaç var. Kuvvet muhasebesine. Hala “Statükocu aktörler” buluyor Sykes - Picot’nun icracıları. Hala Biden’ın “Daha çok bölünme” vaadinin taliplerini bulmak zor değil bu coğrafyada. Herkes kalbi ile hareket etmiyor.
Şu sıralar açık oynuyoruz.
“Yedi düvel”e karşı açık oynuyoruz.
Allah yardımcımız olsun!
“Türkiye’nin başarı hikayesi” devam etsin. Allah’a şükür ki “Güney sınırlarımıza karşı yürütülmek istenen operasyonu” bertaraf edecek güce sahip olduğumuzu gösterdik. Dileyelim Türkiye’nin ayağına taş değmesin.