28 Nisan 2000 MGK’sında Ecevit hükümetine sunulan ‘İrticai Faaliyetlerle Mücadele Stratejisi’ 18 Mayıs 2000’de Başbakanlık Müsteşarlığı’nca ‘gereği yapılsın’ genelgesiyle uygulamaya kondu.
2004’te dönemin Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer imzasıyla yayınlanan genelge ise, 2000 tarihli Strateji’nin hedefinden cemaatleri çıkardı, yerine ‘terör ve şiddet eylemlerine katılan grupları’ koydu. O yüzden tanımı da şöyle yaptı: ‘Dini Motifli Terör Örgütleri ve Radikal Gruplara Yönelik Mücadele Stratejisi.’
Yani, ‘irtica’ adıyla herkesi kapsayan çerçeveyi, ‘terör ve şiddete yönelen gruplara’ daralttı.
Genelgenin “Başbakanlık Uygulamayı Takip Koordinasyon Kurulu’nca izleneceği” bilgisi de işin arkasında ‘28 Şubat kararları’nın bulunduğunu gösteriyor zaten. BUTK, Çevik Bir’in Batı Çalışma Grubu’nun 1998’de Mesut Yılmaz hükümetince başbakanlık çatısı altına alınmış haliydi. Ve bu yazışmalar o tarihte henüz kaldırılmamış olan Kurul’un rutin çalışmasıydı.
Yani;
2004 MGK’sındaki tavsiye kararıyla ilgisi yoktu...
Bu yazışmaların hayata geçirildiğine dair tek bir örnek de yok. Aksine, daha sonra Milli Eğitim Bakanlığı da yapacak olan Ömer Dinçer’in STAR’a yaptığı açıklamada söylediği gibi, ‘ek plan’la bırakın cemaatlerin takip altına alınmasını, cemaatler irtica kapsamından çıkarılarak rahatlatıldı.
Ayrıca, böyle bir takibat ve ona dayalı bir uygulama olsaydı, 9 yıl boyunca cemaati rahatsız etmeden sürdürülmesi veya cemaatin buna yıllarca sessiz kalması mümkün değildi.
2010, hükümetin 28 Şubat kalıntısı yapılanmalardan kurtulma zamanının artık geldiğine karar verdiği yıldır. Çünkü Anayasa referandumu ile büyük bir sivil destek alınmıştır. 13-14 Aralık tarihlerinde ‘İrticai Faaliyetlerle Mücadele Stratejisi’, BUTK ve ‘bu stratejiye dayalı tüm talimat ve genelgeler’ tümüyle ortadan kaldırıldı.
Yani;
28 Şubat sürecinden beri ‘irtica ile mücadele’ adı altında yayınlanan tüm kararlar, buna ilişkin emir ve talimatlar, varsa uygulamalar ‘yok hükmünde’ sayıldı.
Yani;
‘Cemaate yönelik planlar yapan hükümet’(!) kullanabileceği bütün malzemeyi sadece çöpe atmadı, ileride çöpten çıkarıp kullanmayı düşünebileceklerin de işine yaramayacak hale getirdi!..
Teröre, şiddete kapı aralamayan grupların, cemaatlerin masumiyetinin teslim edilmesi ve özgürleştirilmesine yönelik adımlar ancak bunlar olabilirdi, oldu. Bütün bunlar ‘gizli genelgelerle’ de yapılmadı; o günlerin gazetelerinde de yer aldı ve alkışlarla karşılandı.
Kapsamı, çerçevesi belli olmayan ‘irtica’nın ‘iç tehdit’ olmaktan çıkarılmasını, MGK’da sivillerin ağırlığının arttırılmasını, Genel Sekreter’in sivilleşmesini saymaya gerek yok.
Özetle;
Hükümet, 2000 yılında başlatılan ‘İrticai Faaliyetlerle Mücadele Stratejisi’nin çerçevesini daraltarak cemaatleri hedef almaktan çıkarmış; arada bundan ayrı olarak 2004 MGK’sında askerlerin yaptığı ‘irticayı takip’ tavsiyesi/baskısını da dikkate almamış, gereğini yapmamış...
Buna rağmen, İrtica Stratejisi’ni cemaatleri hedef almaktan çıkarma yazışmalarını 2004 MGK’sındaki kararın uygulaması olarak gösterme çabası sürüyor. Şimdi üstüne 2013 tarihli ‘belge’ eklenerek ‘2004 MGK kararına uygun fişleme’ diye sunuluyor.
Velev ki ‘belge’;
Devletin bir Güvenlik Tahkikat Yönetmeliği var ve özellikle güvenlik, adalet gibi alanlarda önemli noktalara atanacaklar için bu yönetmelik kurallarına uygun ‘bilgi notları’ hazırlanır. ‘İçeriğinde etik dışı, konuyla ilgisiz verilerin bulunması dışında’ bu rutindir.
Ama yayınlanan ve içinde isimler geçen ‘belge’ onlardan değil. Hiçbir kuruma böyle bir bilgi, not sunulmamış; yani yayınlananın ‘belge’ niteliği yok.
Bunu belki bugün ben yazdım ama diğerlerini günlerdir Ömer Dinçer açıklıyor, köşe yazarları yazıyor ama ‘operasyon’ sürüyor. Ve ‘dersane’ konusuyla ilişkilendirilerek, cemaat içinden bu senaryoya alıcı çıkması bekleniyor.
Hükümet ise bunları ‘eğitim’ konusundan ısrarla ayrı tutuyor.
Yani;
Ortada bir ‘cemaati bitirme planı’ varsa bunun hükümetin yazışmalarında olmadığı açık.
Aslında bugün AK Parti’nin Diyarbakır’a Galip Ensarioğlu’nu aday göstermeye hazırlandığını yazacaktım!..