-STOCKHOLM
Zamanın ne ölçüde akıp gittiğini anlayabilmek için, demek, Stockholm’e bir kez daha ayak basmam gerekiyormuş. İsveç’in efsanevi lideri Olof Palme’nin eşiyle birlikte kaldırımda yürürken öldürülmesinden bir gün sonra gelişmeyi takip için bu kente gelmiştim. Palme 28 Şubat 1986’da öldürüldü!.. O gün doğan çocuklar bugün 27 yaşındalar ve Stockholm beni, yine bir kış günü, kendine has mimarisi, son derece nazik insanları ve huzurlu yaşam çizgisiyle karşıladı...
Olof Palme, dünyanın Amerika-Sovyet hattında ikiye bölündüğü, nükleer silahların gölgesinde sinsi bir çekişmenin kan döktüğü Soğuk Savaş yıllarında çok özel devlet adamı kimliğiyle öne çıkan bir sosyal demokrattı...
Amerika’nın Vietnam Savaşı’na, Sovyetler’in Çekoslovakya’daki özgürlük arayışını tanklarla bastırmasına, İspanya diktatörü Franko veya Amerikan desteğinde yaptığı askeri darbeyle ülkesini mezbahaya çeviren Şili diktatörü Pinochet’e olduğu kadar, Sovyet kontrolündeki Varşova Paktı üyelerinin “komünist” kimlikli diktatörlerine de karşıydı.
İnsanlık için karanlık bir dönemde “vicdan” kavramını öne çıkartan siyasetiyle dikkat çekti. Ölümünden altı ay önce yaptığı konuşmasında Amerikan emperyalizmi ile Sovyet diktatörlüğünü yerden yere vurmuş, “Sizler dünyada egemen olmak için paralarınızı silaha, bizler ise geleceğin dünyasını kurabilmek için insana yatırıyoruz” demişti.
Birileri onu öldürttü...
Ekonomik başarı
İsveç, bir Avrupa Birliği üyesi ama, 2003 yılında gerçekleştirdiği referandum ile Euro’yu reddeden bir ülke. Ulusal para birimi Kron ile yoluna devam ediyor. Avrupa’yı sarsan, dünün ekonomik mucize olarak adlandırılan ülkelerini dize getiren ekonomik krizden en az etkilenen ülkelerden biri, işsizlik oranı son derece düşük, ekonomik büyümesi de sürüyor.
Bir dönem, Amerikalı “liberal”(!) ama temelde “vahşi kapitalizm” yanlısı uzmanların bir numaralı hedefi haline gelen “sosyal devlet” uygulaması ise hiç de iddia edildiği gibi sallanmıyor.
Nüfusunun yaklaşık yüzde 70’ini “orta sınıfın” oluşturduğu bir ekonomi, Amerikan Başkanı Obama’nın 2011 yılında yaptığı, “Ekonomik büyümeyi zenginler değil, orta sınıf sağlar” konuşmasını doğrular şekilde yoluna devam ediyor. İnsana yapılan her kuruş yatırım, topluma ortak fayda olarak geri dönüyor.
Stockholm’de “gemisini kurtaran kaptanlara” veya “altta kalanın canı çıksın” diyenlere rastlamak mümkün değil. Toplum, vergi sistemindeki uygulamalar ile hep birlikte, “orta sınıf” yaşamın kararlılığını, zengin ile fakir arasındaki yaşam kalitesini en alt seviyeye düşürme mücadelesini kararlılıkla sürdürüyor.
Türkiye açısından
Uluslararası raporlarda Türkiye’deki orta sınıfın genel nüfus içindeki oranının yüzde 59 olarak gösterilmesi, bu açıdan önemli... Türkiye’nin özellikle 2001 krizinde yaşanılan acı deneyimlerden sonra orta sınıfını güçlendirme yönünde attığı adımlar, bugün, ülkeyi, dünyada dikkat çeken ekonomik gelişmeye yönlendirdi. Sosyal güvenlik, sağlık ve eğitim alanlarında yaşanılan reformcu çizgi ise insana yapılan yatırımın ekonomiye yeni bir değer olarak döndüğünü ispatladı. Dünya, Çin, Hindistan ve Brezilya’da yaşanılan gelişmeler ile “küresel orta sınıf ağırlığının” Kuzey Amerika ve Avrupa’dan farklı bölgelere kaydığı bir süreç yaşıyor. Bugün, Hindistan’da (300 milyon) ve Çin’de (400 milyon) yaşayan orta sınıfın toplam nüfusu (700 milyon) , AB’nin zengini fakiriyle toplam nüfusundan fazla!..
Küresel ekonominin bize gösterdiği gerçek, “her mahalleden bir milyoner yaratmanın” ekonomik gelişme için yeterli olmadığını, önemli olanın “mahallede yaşayan insanları ortak yaşam kalitesinde birleştirmek” olduğu yönünde...
Servetlerin yüzde birlik azınlığın elinde toplandığı ülkelerde ne kaliteli demokrasiye, ne de sürdürülebilir istikrarlı ekonomik büyümeye yer var...
NÜKLEER KONU: Biz burada hala, bir nükleer santralimiz olsun mu diye tartışıp duruyoruz ya, İsveç, sosyal refahının zemini olan ekonomik gelişimini, 3 nükleer santral, 10 nükleer reaktör ile sürdürüyor. Dünyanın en güçlü çevreci hareketine sahip bir demokrasiden söz ediyoruz. Çevrecilerin baskısı, İsveç’i atmosfere salınan karbon emisyonlarını en hızlı düşüren ülke yaptı. Bu başarıda nükleer enerjinin payının büyük olduğunu da aynı çevreciler kabul ediyor. İlginç.