6 Ekim 1973 tarihinde Mısır ve Suriye, 1967 savaşında kaybedilen toprakları geri almak için savaşmışlardı. Bu savaşın tam 50. yılında 6 Ekim 2023'te Hamas'ın başlattığı Aksa Tufanı operasyonu dünya gündemini sarstı.
El-Kassam tugayları tarafından gerçekleşen Aksa Tufanı Operasyonu, bugüne kadar görülmemiş organizasyon kabiliyeti ve teknik yöntemlerle İsrail güvenlik birimlerinin topluca zafiyetinden yararlanarak gerçekleşti.
İsrail güvenlik birimlerinin yaşadığı zafiyet ise şimdiden sorgulanıyor. Yüceltilen MOSSAD'ın ülkedeki iç siyasi tartışmalardan etkilenip etkilenmediği bir yana 6 Ekim sabahı uyarıcı sensörlerin siber yöntemlerle susturulma ihtimali meseleyi daha karmaşık hale getiriyor.
Netanyahu'ya karşı biriken tepkiler ve İsrail-Körfez yumuşaması gibi birçok sebep İsrail içinde rehavete sebep olmuş olabilir. 1973 savaşının yıldönümünde İsrail güvenlik birimlerindeki bu zafiyetin yanı sıra Hamas'ın operasyon hazırlığındaki titizlik de dikkat çekici. İsrail'in bu operasyonu avantaja dönüştürerek işgali meşrulaştıracak adımlar atacağını üzülerek öngörebiliyoruz.
Olayların İsrail-Hamas üzerinden okunması elbette mühim ancak bugün yaşananların Orta Doğu haritalarında ve enerji-ticaret koridorları rekabetinde değişikliklere sebep olacağı ortada.
Arap-İsrail sorunu önce Filistin sorununa indirgenmişti. Şimdi ise Hamas-İsrail çatışmasına dönüşen durumun küresel gerilimdeki yerini anlamamız için çok boyutlu düşünmek zorundayız.
Koridor Savaşı mı?
Bölgedeki gelişmeleri ABD, Çin, Rusya, İran, Körfez gibi aktörleri dışarıda bırakarak değerlendiremeyiz.
Yakın dönemde İsrail'in Suudi Arabistan'la yaşadığı ılımlı süreç ve ardından Çin'in devreye girmesiyle gerçekleşen İran-Suudi Arabistan yumuşaması bölgedeki tansiyonu düşüren adımlardı.
İran'ın Suriye'de, Lübnan'da, Yemen'de Şiiliği araçsallaştırması bölgede uzun zamandır tepkileri toplamıştı. Körfez'i baskılayan ancak Arap milliyetçiliğini yeniden gündeme getiren bu süreç pandemi ve küresel ekonomik gelişmelerle yeni bir evreye girmek üzereydi.
İsrail küresel gerilim karşısında sessiz kalmaya çalıştı. ABD ve Rusya, Ukrayna'da karşı karşıyaydı. İsrail Ukrayna'ya yeterince destek vermedi. Netanyahu iktidarı yargı düzenlemesinden dolayı ülkesindeki protestolardan uzun zamandır sarsılıyordu.
İran ise Ukrayna savaşında drone desteğiyle Rusya'nın yanında yer aldı. Ambargolarla sıkıştırılan İran'a yakın dönemde bir askeri müdahale olması bekleniyordu.
Yeni Delhi'deki G20 Zirvesinde Hindistan'ı Batı ittifakına bağlamak için siyasi bir koridor önerisi gündeme geldi.
Hindistan-Körfez-İsrail-Avrupa koridoru Çin'in karşısına yüksek üretim gücüne sahip Hindistan'ı öne çıkarmak için kurgulanmıştı. Şimdi en kritik soru Çin'in Kuşak Yolu'na karşı öne çıkarılan Hindistan koridorunun güzergahında istikrar olacak mı?
Çin'in 2050 yılına kadar en büyük petrol alıcısı olarak bazı vaatleri vardı. İran ve Suudi Arabistan petrollerini almak ve yüksek işbirliği içeren anlaşmalar bölgede Tahran-Riyad arasında da uzlaşma vaat ediyordu.
Çin'in bölgedeki ince diplomasisi ABD'nin bölgeye olan "arka bahçe" bakışını yeniden diriltti. Rusya'nın İran, Suriye, Afrika hattındaki tesirini kırmak ve Çin'in bölgede artan ticari nüfuzunu kırmak için ABD anlamlı sebepler arıyordu.
İran, Rusya ve Çin için Orta Doğu'da varlık gösterebilen, paramiliter gruplara sahip bir ülke. Hamas'ın kullandığı teknolojinin ve silahların kaynağı bu zinciri ortaya koyacaktır. Bu gelişmeler çatışmanın yayılmasını sağlayabilir.
Her zaman olduğu gibi bu çatışma zemini kime yarayacak sorusu aklımıza geliyor. Türkiye kamuoyunun meseleyi doğru anlaması ve küresel gerilimdeki koridor savaşlarını dikkate alması şart.
Ankara'nın bakışı
Ankara, tarihi sorumlulukları sebebiyle Filistin meselesinin doğal tarafıdır. Kudüs'ün geleceği ve Mescid-i Aksa hassasiyetimiz yüksek. Filistin-İsrail sorunu ancak Türkiye'nin katkısıyla çözülebilir.
Tahran'ın Filistin meselesini araçsallaştırarak bölgede yaptığı manevralar ne yazık ki Gazze'de kan ve gözyaşı ile neticelenecektir. İsrail kabinesi an itibariyle savaş ilan etti ve Netanyahu şimdiden çürümüş iktidarı için yeniden güç topladı.
Küresel rekabette enerji ve koridor savaşlarının sürdüğü bir zeminde Filistin'in haklı davasına gölge düşürülmemesi için Türkiye, bölgeyi sükunete davet edecek, mazlum Filistin halkının zarar görmemesi için gayret gösterecektir.
Türkiye, Filistin meselesinin uluslararası hukuka uygun çözülmesini istiyor. 1967 sınırlarına dönerek Kudüs'ün başkent olduğu iki devletli çözüm formülü her platformda vurgulanmakta. Ankara şimdi vakit kaybetmeden çatışmaların durması ve sükunetin tesisi için diplomatik çaba gösterecektir.
Süryani Cemaati Erdoğan'a dua etti
Bu yazıyı yazarken Cumhurbaşkanı Erdoğan, Yeşilköy'de Süryani Ortodoks Cemaati için inşa edilen Mor Efrem Kilisesi'nin açılışına katıldı. Bu tarihi açılış yabancı misyon şefleri ve dünya basınının katılımıyla gerçekleşti. Erdoğan iktidarı boyunca birçok kilisenin restorasyonunu gerçekleştirmiş ve cemaat vakıflarının mal varlıklarındaki sorunları çözmüştü. Süryani kilisesinin temsilcileri Türkiye Cumhuriyeti'nin farklı inançlara dönük uygulamalarını takdir ederek bu tarihi açılışta Türk devletine ve Erdoğan'a dualar ettiler.
Avrupa'da yükselen İslam karşıtı çirkin eylemlere karşı Türkiye'nin azınlık cemaatlerinin huzur içinde yaşaması dünyaya örnek oluyor. İstanbul'da huzur varken Kudüs'teki huzursuzluk ise Türk milletini rahatsız ediyor.
Umarım Orta Doğu'da önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmelerde Türkiye'nin etkin olacağı bir diplomatik sürece tanık oluruz