Hrant Dink cinayetinin azmettiricisi Yasin Hayal’in tutuklandığı gün Orhan Pamuk’u bu sözlerle tehdit ettiğini hatırlayacaksınız. .
Ergenekon tayfası bu aralar yine Pamuk’a takmış vaziyette.
Oysa Gezi eylemlerini yorumladığında, söylediklerinden az çok hoşlanmışlardı.
Orhan Pamuk’un Hürriyet’e verdiği söyleşide, gazetecilerin artık sokaklarda öldürülmediğini ve kimseye mahkeme kapılarında saldırılmadığını söylemesi ise eleştiri konusu oldu.
Yazısına Kara Kitap romanına atıfla, ‘Kara Pamuk’ diye başlık atan Melih Aşık, sözü Ergenekon’a getiriyor ve Ergenekoncuların hiçbir yazarın öldürülmesinden yargılanmadığını yazıyor.
Bu doğru tabi. Ergenekoncular Danıştay cinayeti hariç, ne Hrant Dink cinayetinden ne de Doğu ve Güneydoğu’da görev yaptıkları yıllarda işlenen ve aralarında gazeteci, hatta gazete dağıtıcısı da olan çok sayıda faili meçhul cinayetlerinden yargılandılar.
Hukuki bir mahkumiyetleri yok bu bakımdan, ama bazı Ergenekon sanıklarının kamu vicdanında çoktan mahkum oldukları gerçeğini de görmezlikten gelemeyiz.
Ergenekon’un Fırat’ın öte yakasındaki operasyonlarını, bu operasyonlarda hayatını kaybeden gazetecileri, insan hakları savunucularını bilmeyen mi var?
Soruşturmalar o yönlü derinleştirilebilseydi bu dava salt, darbeye teşebbüs suçu olarak kalmazdı.
Hrant Dink cinayetini araştıran Devlet Denetleme Kurulu ve Yargıtay, Ergenekon’a işaret etmedi mi?
Özal’ın şüpheli ölümü hakkında başlatılan DDK’nın ortaya çıkardığı bulgular, Levent Ersöz hakkında bir iddianamenin hazırlanmasına yol açmadı mı?
Aynı şekilde, Kızıltepe cumhuriyet savcılığının, yine Ergenekon sanıklarından H. Atilla Uğur hakkında hazırladığı iddianamede çok sayıda cinayet söz konusudur.
Bir diğer sanık, Cemal Temizöz davası Diyarbakır’da devam ediyor. 20’nin üstünde cinayetten sorumlu tutulan Temizöz tutuklu olarak yargılanıyor.
***
Hrant Dink öldürüldükten sonra koruma verilmeyen yazar-sanatçı kalmamıştı ki Orhan Pamuk, ‘Türklüğe hakaretten’ yargılanmaya başladığı 2005 yılından bu yana korunan yazarlar arasındadır.
Korunan yazarlar, Ergenekon’dan korunuyorlardı. İki sene önce bunların biri, Valiliğe dilekçe verip, ‘artık Ergenekon’un zayıfladığını bu nedenle kimseyi öldüremeyeceğini’ beyan ederek, koruma talebinin kaldırılmasını istedi. Aynı yazar, şimdilerde bize Erdoğan hükümetinin nasıl da otoriter bir hükümet olduğunu köşesinde anlatıp durmakta!
Türkiyeli aydının vefası yok!
Kendisini Ergenekon’un elinden kurtaran lidere iki yıl sonra diktatör diyecek kadar da vicdansız!
Pamuk, gezi eylemleri için ‘işe yarar’ bir şeyler söylemeye çok zorlandı.
Yapacağı yorumların Ergenekon’un medyadaki uzantılarının hoşuna gitmesine izin verecek yorumlar olmamasına dikkat etmesi beklenirdi.
Kendi payıma, Kuzey Kore’yle Türkiye arasında benzerlik kurduğunu duyduğumda çok üzüldüm.
Bu ifadeler, Orhan Pamuk’un gerçekte hiç inanmadığı ve sanki bir kesimi tatmin etmek için söylenmiş sözler gibi geldi bana.
Verdiği röportajlardan birinde, İslamcılar iktidarda olsa da, laik kesimin sanat ve edebiyat alanına hakim olduğunu söylemesi ise aslında birçok yazarın-romancının mahalle baskısı altında kalmasının gerçek sebebini ortaya koyuyordu.
Pamuk’un işaret ettiği gibi, sanat edebiyat alanında maalesef böyle bir hegemonya var.
Ama hegemonya bundan ibaret değil. Bir de bu hegemonyanın siyasi ayağı var. Türk romancısı bir iki istisnayla, bu hegemonya biçimleriyle çatışmayı göze alan bir romancı olamadı hiç; Pamuk ise o istisna romancılardan olmayı başarmış bir yazar.
Kemalist-İttihatçı hegemonyanın siyasi kanadının geçmişteki ‘icraatlarını’, bu siyasi kanadın Kürtlere ve Ermeniler’e yaptıklarını hatırlatarak bir zamanlar meydan okurdu.
Bu meydan okumanın ve cesaretinin bedelini ona pahalıya ödettiler.
Nobel’i almasına sevinmek ne kelime, öfke bile duydular. Onu da kitaplarını da kuşatma altına aldılar, cezalandırdılar.
Nobel’i aldığında bu ülkenin Kemalist cumhurbaşkanı Nobel almış yazarını tebrik dahi etmedi.
Şimdi de aynı zihniyetin temsilcileri Orhan Pamuk’u ‘Kara’lamakla meşguller.
Orhan Pamuk ayarında bir entelektüelin son zamanlarda yaptığı açıklamalara bakıldığında, bu ‘siyasi-edebi’ hegemonyayla uyum arayışı içinde olduğunu görmek ise çok üzücü.
Bazı açıklamalarını okuyunca, keşke diyorum, Pamuk ‘atın ölümü arpadan olsun!’ deyişini bugünlerde hatırlasa ve bulunduğu o makbul yerden bir adım dahi geri atmasa diye geçiriyorum içimden..