KÜRT müziğinin modern dengbêji Kerboranlı (Dargeçit) Murado; Şıvan ve Aram’a kıyasla, sakıncasız sayılır ve sakıncasız dinlenirdi.
Onun seslendirdiği upuzun stranlardaki erotizmin, kadın bedeninin ve güzelliğinin tarifine benzer bir tarifi başka bir müziğin sözlerinde bulmak mümkün değildi. Eşi benzeri yoktu Murado’nun. Nur içinde yatsın, sanırım Suriye’de hayata veda etti.
1970’li yıllar.. Murado’yu da severdik, Orhan Gencebay’ı da. Murado’nun söylediği erotik stranların yeri başkaydı, Orhan Gencebay’ın o yıllarda tartışma yaratan arabesk şarkılarının yeri ise bambaşka.. Arabesk diye küçümsenen o şarkıları, hususi odalarda, yemeden içmeden sabahlara kadar dinlerdik. Gençlik yıllarının karşılıksız kalmaya mahkum aşklarına, ‘çaktırmadan sevilen’ kızların kibrine ve aldırmazlığına katlanmak için, Orhan Gencebay’ın şarkıları bize çare, bize derman olurdu. Akrep ve yılan kaynayan Diyarbakır surlarının üstünden gökyüzüne yükselen sevda şarkılarının başını Orhan Gencebay’ın eserleri çekerdi. Hele de, Bir Teselli Ver, Yarattığın Mecnuna Bir Teselli Ver şarkısı yok mu? Bugün dahi, ezbere bildiğim üç beş şarkının başında gelir..
Mardinli Bakır’ın mektubu
Sevgili Orhan Gencebay’ın kalbi sevdalara fedaydı o zamanlar. Şimdi barışa feda.. Ama kalbini barışa feda eden Orhan Gencebay’ı maalesef rahat bırakmıyorlar. Üzdüler onu..
Orhan Gencebay üzülmesin, onu üzenleri, yarınlarda kimse hatırlamayacak bile, ama o sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyadaki Türkiyelilerin kalbinde kıymetli bir insan olarak yaşamaya devam edecek.
Mardinli bir Süryani’nin 21 yıl önce TRT’ye yazdığı mektup bunun ispatıdır:
Not: Ben Türkiye’de yalnız ilkokuluna gidebildiğim için yazılı Türkçemde kelime kullanışımda veya cümle yapısında bazı yanlışlıklar bulunabilir onun için şimdiden özür diliyorum.
Çok saygı değer TRT-İNT-AVRASYA’nın ‘istekleriniz’ adlı program’ın yapımcıları ve özellikle, (bu programda emeği geçen sunucusu Gülden Özel’e hürmetle sunulur, Ayriyeten programda emeği geçen herkese en samimi selamlarımı saygıyle ve sevgiyle iletirim. Ve bol merhabalar.
Muhterem ‘İstekleriniz’ adlı programın yapımcıları, evvela bunları belirtmeden gerçektende bu yazıyı yazmaya devam edemem. Örneğin: ‘Bence bu zengin müzikli program, sevgili vatan Tükiye’den kendini gurbet ellerde bulup ve kendilerini yalnız hisseden Türk alemine sunulan en kıymetli hediyelerden biridir.’ İşte bundan dolayı sizleri içtenlikle kutlarım.
***
Çok değerli program yapımcıları, ben, 12 senedir Türkiye’den uzak ve kopuk olarak yaşıyorum. Ama özellikle doğum yerim olan dağları, taşları, sokakları, ağaçları, dağlarında çobanlık yaptığım yerleri ve herşeyisi gözlerimde tüten (Harapmişki Dağiçi köyümü ve ülkemin hasretlerinde yoğrulmuş bir kişi olmakla beraber onları kalbimin en derin yerlerinde hem yaşıyor hem yaşatıyorum.
İşte yıllar yılı içimde sakladığım, gizlediğim bu, işçinde doğup çocukluk yıllarımı yaşadığımı ve onun her 4 mevsimi’nin kokusunu-havasını unutmadığım ve unutamayacağım ve ülkemin hasretlerinde yoğrulmuş bir kişi olmakla beraber onları kalbimin en derin yerlerinde hem yaşıyor hem yaşatıyorum.
İşte yıllar yılı içimde sakladığım, gizlediğim bu, işçinde doğup çocukluk yıllarımı yaşadığımı ve onun her 4 mevsimi’nin kokusunu-havasını unutmadığım ve unutamayacağım ve benim Atalarım tarafından ilk olarak inşa edilip kurulmuş şu güzel köyümün, Dağiçi köyümün hasretini hiç olmazsa bu ‘İstekleriniz’ adlı programınızın aracılığıyla hafifletebilmek için, sizlerden ‘göz yaşım’ın yalvarışlarıyla bir istekte bulunacağım’ Malum bir müzik parçası isteğinde.
Evet, bu ‘hasret duygusu’ yalnız benim için geçerli değil. Fakat muhakkak’ki bütün köy hemşerilerim içinde geçerlidir.
Ve bunca yıldır köy-hemşerilerimle görüşemediğim için bu şarkıyle onlarla buluşmak imkanı verirseniz kendimi en bahtiyar bir kişi olarak bilmiş olurum.
....Evet, çok sevdiğim ve saydığım Arabesk’in krallar kralı bildiğim Orhan Gencebay’dan ‘Hasret Rüzgarı’ adlı parçayı sizlere adlarını yazacağım aile ve kişiler için çalmanızı ricada bulunuyorum.
Elimden geldiği kadarıyle aileleri bir soy isimle belirtip kısa kesmeye çalıştım. Bu aileler ve kişiler, herkes kendini ayrı bir ülkede ve o ülkenin ayrı yerlerinde bulduğu için onların hepsinin adlarını yazdığım sırayle okumanızı niyaz eylerim.
Elimizde bu parça yoksa o zaman Orhan’ın başka bir parçasını diliyorum. Tabii ki şarkı, ‘Hasret Rüzgarı’ adlı parçanın eş anlamında olursa daha iyi olur. Oda yoksa o zaman siz beğeneceğiniz, uygun bulacağınız elinizde bulunan Orhan’ın başka bir parçası olsun.
Evet yazımda farkettiğiniz gibi Orhan, Orhan ve bir dahada Orhan.
Eğer Orhan’ın hiç yoksa o zaman Coşkun Sabah’ın ‘Haberin Varmı’ adlı parça olsun. Şayet onunda yoksa o zaman Emel Sayın’dan bir parça olsun örneğin: Kuruyan Dudağıma Bir Damla Su Verseydin.
Evet fark ettiğiniz gibi gurbet ellerde çok uzaklardan köyüne hasretli olup çırpınan bu ferdi, ben: Sa akır, başınızı fazla ağırtmadan şarkıyı istediğim aileler ve kişilerinin adlarını yazmaya geçiyorum.
Sayın program yapımcıları size bu mektup açacağını gönderiyorum. Umarimki, işinize yarayacaktir. İstedimki mektupların açmasında küçük bir yardımım olsun.
(İsa Bakır mektubun bu kısmında ‘Müzik parçasını istediği aile ve kişilerin, adlarının listesini veriyor. Tam bir sayfa. Yerim yetmediği için buraya alamadım maalesef.)
Bakır’ın mektubu şu sözlerle bitiyor:
ALLAHA ISMARLADIK.
İSA BAKIR.
Bevrijding 111
7121 WT HOLLLANDA.
Bazen yaşamak insana bela
İsa Bakır bu mektubu 12 Kasım 1992 yılında yazdı ve Türkiye’ye yolladı. Orhan Gencebay’ın Hasret Rüzgarı adlı şarkısı, radyoda okunmadı. Ama yıllar sonra, İsa’nın mektubu belgesel yapımcısı Hakan Aytekin’in eline geçti. Aytekin İsa Bakır’ı buldu ve onunla yazıştı. Bu mektuplaşmalar, Türkçe, Süryanice ve İngilizce olarak basılan bir kitaba konu oldu ve Hasret Rüzgarı adıyla yayınlandı.
İsa Bakır bu mektubu yazdıktan bir on yıl kadar sonra, Türkiye’ye geldi ama Nusaaybin’e bağlı olan köyü yasak bölgede kaldığı için köyüne gidemedi, Midyat son durağı oldu. O da, duygularını şu sözlerle anlattı:
“Süryanilerden boşalmış, sokakları bozulmuş, evleri taşları altüst olmuş adeta, bir harabe oldu o Midyat. Bazen yaşamak insana bela bile olabiliyor. O köyüm, Dağiçi Harapmişki Köyüm yasak bölge içinde kaldığı için onun kokusunu ancak Mor Malke damından sezebildim. Yanıp tutuşarak o damdan arada bulunan o iki tepeyi açasım geliyordu. Ama ne çare şansım rüyalara kaldı. Eski Harapmişki’nin manası ‘fareler harabesi’ olduğu halde, adı öyle güzel, öyle tatlıdır ki sanki ona ‘ana, baba’ diyesim geliyor.