Bulunduğunuz coğrafyada her şeyi seçme şansınız elbette olamaz. Mevcut sorunları, ilişkileri belirleyen, ortaya çıkaran çok sayıda etken var. Bunları ne kadar etkilediğiniz ya da yönetebildiğiniz, coğrafyadaki gücünüzü belirler. Ama çok sevdiğim ifadeyle coğrafya kaderdir aynı zamanda.
Türkiye, kendi bulunduğu bölgede sorunların pençesinde boğulan bir ülke olmayı reddettiği andan itibaren, kendi içinde ne kadar çözülmemiş sorun, hassas fay hattı varsa bir anda harekete geçirildi.
Son yıllarda inişli çıkışlı olsa da devam eden demokratikleşme süreci, harekete geçirilen sorunların geniş çaplı etkiler uyandırmasını bir ölçüde frenliyor. Ancak geniş anlamda bir demokratikleşmenin kalıcı ve sahici hale gelmesine kadar hala her biri anında tehdide dönüşebiliyor. Etnik ve mezhebi fay hatlarını kolayca yönetebilmek elbette çok zor. Ama işin içine bir de uluslararası faktörler girince sorunların boyutları kavranması güç hale geliyor.
Şu günlerde tam da bu alanları kaşımaya, deyim yerindeyse ayağa kaldırmaya çalışan çok ciddi bir çabanın ve bunu örgütleyen birtakım gizli ellerin varlığı iyiden iyiye hissedilmeye başlandı. Mevcut tahrik başlıklarını ve malum ellerin hangi alanlarda operasyon yaptığını görmek için son ayların sıcak gündemine bakmak yeterli.
Bu olayların ve operasyonların, güvenlik boyutunda söylenecekler zaten belli. Ancak asıl çözümün güvenliği ihmal etmeyen, ancak kronik hale gelmiş sorunları cesur yüzleşmelerle ele alan yaklaşım ve hamlelere ihtiyacımız var.
Türkiye dünyanın en demokratik ülkesi olsa, bu tür saldırılara maruz kalmayacak mı? Elbette kalacak. Ama sorunları yönetebilme kabiliyetinizin artması çok farklı avantajlar sağlıyor size. En azından belli bir alanda sorunu kontrol edebilme, onun üzerinden yenilerinin ortaya çıkmasını engelleme, sorunun daha büyük boyutlar kazanıp sizi geniş ölçekte bir şantajla karşı karşıya bırakma özelliklerini bertaraf etmiş oluyorsunuz.
Açılım süreci, demokratikleşme üzerindeki diğer hamleler, farklı kesimler üzerinden devam eden hak arayışlarının cevap bulup bulmaması; daha doğrusu bunlara hangi ölçekte cevap vereceğiniz, aynı zamanda geleceğinizi de belirleyecek kadar önemli. Türkiye, ister iç çekişmeler üzerinden olsun, ister bu sorunlar üzerinden varlıklarını sürdüren güç çatışmaları fark etmiyor; bu tür süreçleri yönetmekte hala zorlanıyor. Buna bir de bölgesel ve uluslararası etkenler eklenince işler daha da zorlaşıyor.
Daha fazla demokrasi, daha fazla özgürlük ve elbette bunları bir gelecek tasavvuru etrafında birleştirecek modeller oluşturmak. Siyasetin olmazsa olmazı bu. İktidardan muhalefete, siyasi karar mekanizmalarını etkileyen her aktörün, daha güçlü ve istikrarlı bir Türkiye’nin daha fazla demokrasiyle mümkün olduğunu her vesileyle hatırlaması yerinde olur.
Tam da bu nedenle bu süreçleri yürütenlerin elini güçlendirmek, iç politika hamleleri adına bunları sekteye uğratmaktan vazgeçmek son derece önemli. Barışı konuşan bir ülkenin, kendi içinde de barışa katkı sağlayacak bir siyasi kurguya sahip olması, ancak bunun iktidarı aşan boyutlarda bir devlet aklına dönüşmesi olmazsa olmaz olarak görülmeli.
Bu yolu başta türlü yürüme imkanımız yok, olmayacak da.