Başbakan, son dönemde yaşanan gelişmelerin dış bağlantılarına dikkat çekti. Bu, her durumda sorumluyu dışarıda arama, dış mihrakları sorumlu kılma alışkanlıklarından birisi değil gibi gözüküyor. Ortalığı toz duman haline getiren gelişmelerde, yaklaşan seçimler nedeniyle ‘koltuk’ derdine düşmüş grupların, başka nedenlerle iktidar mücadelesine girmiş kesimlerin, vesayet döneminin özlemini çeken çevrelerin katkıları bulunabilir. Bununla birlikte gelinen aşamaya bakıldığında, bu tür operasyonların daha büyük bir akıl gerektirdiği görülüyor.
Anlaşıldığı kadarıyla Gezi olaylarıyla başlayan, ‘dershaneler’ konusuyla tırmanan gerginlik ortamı, farklı çıkarları olan farklı kesimlerin bir araya gelmelerini sağlayacak bir zemin yaratmış. Bu zemin, başka ülkelerdeki farklı kesimlerin olaylara müdahil olmasını kolaylaştırmış.
Kabul etmek gerekir ki operasyon, hükümeti zor durumda bırakırken aynı oranda Hizmet hareketinin hem çok caydırıcı bir güç olarak algılanmasına yol açıyor, hem de zan altında bırakıyor. Bu durumda operasyonun amaçlarından birinin her iki tarafa da aynı oranda zarar vermek olduğu söylenebilir. Kimbilir, belki AK Parti’nin iktidara gelmesini sağlayan koalisyonun dağılması ve her bir parçanın birbirini yok etmesi amaçlanmıştır.
***
Söz konusu operasyonun hedefinde Başbakan’ın olduğuna şüphe bulunmuyor. Başbakan’ın hedefe konmasının nedeni de, muhtemelen tüm politikaları belirleyen kişi olarak algılanması. Bu noktada sorulması gereken en az iki soru bulunuyor. Bunlardan birisi, bu operasyonun bir bertaraf etme operasyonu mu yoksa geri adım attırma operasyonu mu olduğu.
Şu ana kadarki gelişmelere bakılırsa, operasyonun amacı ‘bertaraf’ etmek değil, geri adım attırma ya da razı etme. Gayet tabi bu iş de, tabir yerindeyse, ölümü gösterip sıtmaya razı etme yöntemiyle yapılmakta.
Sorulardan bir diğeri ise, bunun neden yapıldığı ile ilgili. Bu çerçevede hükümete bir şey mi yaptırılmaya çalışılıyor, yoksa yaptığı bir şeyden vazgeçmesi mi isteniyor, bunun üzerinde düşünmek gerekiyor. Soruya yanıt aranabilmesi için ise son dönemde Türkiye’de yaşanan değişimlere, iç ve dış politikadaki yeni durumlara bakmak gerekiyor.
Özetlemek gerekirse, içerideki en temel değişim Kürt açılımı. Dış ilişkilerde ise değişim daha fazla.
***
Barzani ile ilişkilerin geliştirilmesi ve enerji anlaşmaları yapılması, sonunda Azerbaycan’la imzaların atılabilmesi, Ermenistan ile görüşme sağlanması, İran ve Irak rejimiyle yumuşama sağlanması, AB ile bir başlığın açılması ve vize anlaşması imzalanması, Suriye’de geri adım atılması, birer örnek durumunda. Bu panoramada Türkiye’nin ‘resmi’ olarak kavga ettiği üç hükümet de bulunuyor; Bunlar Mısır, İsrail ve Suriye hükümetleri.
Şu sıralardaki algı, Türkiye’nin ‘Batı’ ile yeniden yakınlaşma sürecine girebileceği yolunda. Bu yoldaki temel engel olarak da Türkiye’nin ‘resmi’ kavgalı olduğu ülkeler öne çıkıyor. Operasyonlar, ilk olarak Türkiye’yi bu ülkelere karşı tavrını değiştirmeye ve ‘Batı’ya daha fazla yaklaşmaya zorluyor olabilir; öyleyse sorumlusunu Ortadoğu dışında aramakta yarar var. İkinci olasılık ise ‘Batı’ ve İran ile, hatta Kafkasya ile normalleşecek bir Türkiye’yi bu çizgiden uzaklaştırmak, radikal rejim ve grupları destekleyen, mezhep siyaseti yapan ülke durumuna düşmesini sağlamak olabilir. Bu durumda ise sorumluyu birçok yerde aramak mümkün olabilir. Rusya’dan Suudi Arabistan’a, ABD şahinlerinden İngiliz şahinlerine kadar bir dizi oyuncu böyle bir süreçte kendilerine yer bulabilir.
Umalım ki, bu süreç bir arınmaya yol açsın ve var olan sorunlarımızdan kendisine vazife çıkaracak oyuncular da oyun dışına atılsın.