Tuhaf bir cümle değil mi?
Hekimler ‘ne yiyorsanız osunuz’ derler...
Yediklerinizi de ‘çıkanları’ tahlil ederek bulurlar...
Brüksel’deki NATO Karargahı’ndaki ‘casusluğa karşı’ uyarı afişlerinden birinde şu başlık vardır: Sizin çöpünüz, başkaları için çok değerli olabilir!
Sizin ‘çöp’ dediğiniz şeyler, önemli bilgi, belge veya analiz içermese de, çalıştığınız alan ve müktesebatınız hakkında ciddi ipuçları verir...
Operasyonu kirletmeye çalışanların klavyelerinden, ağızlarından dökülenlere, analizlerine bakıldığında ‘nerelerden beslendiklerini’ bulmak kolaylaşıyor.
Bu bir ‘muhalefeti suçlama yazısı’ değil.
Aksine, kurumsal siyasi muhalefetin ‘iktidar denetçisi ve alternatifi’ olarak güçlü tutulması gerektiğine inanırım.
Aynı şekilde ‘muhalif zeka’nın da hakim zihniyetin olası akıl tutulmalarına, yeni fikirleri engellemesi tehlikesine karşı gerekli olduğunu düşünürüm.
Ancak muhalifliğin ‘yerli’ olması gerekliliğine, ‘kendi’ olması gerekliliğine de...
Bu konuda ‘hatırlanabilir yakın geçmiş’e bakarak yüzlerce örnek tartışmaya açılabilir.
Ancak, günümüzdeki Şah-Fırat operasyonuna yönelik tepkiler ve geriye doğru 17-25 Aralık, Gezi olayları ve çözüm sürecinde ortaya konulan ‘muhalefet’ örneklerindeki söylemlere, eylemlere bakıldığında ortak bir nokta öne çıkıyor;
Kullanılan dil, suçlamalar ve eylemlerde ‘uluslararası işbirliği’...
Türkiye’nin suçlandığı konulardaki ortak dil ve eylemlere bakın.
DAEŞ (IŞİD) destekçiliği, otoriterlik yakıştırması, İran yandaşlığı (DAEŞ destekçiliğiyle aynı anda nasıl oluyorsa), Batı’dan uzaklaşmak, basın özgürlüğünün olmadığı iddiaları vs...
Bu iddiaların önce ve neredeyse aynı kaynaklardan ‘ithal’ edilmesini tesadüf veya ‘aklın yolu bir’le izah edenlere sözüm yok.
Ancak bu iddialardaki ‘akıl’ı sorgulayan zihinler için önemli soru ve örneklerim var...
Son operasyonla ilgili ‘toprak kaybettik, ricat ettik’ diyenlerin, daha birkaç ay önce Musul Başkonsolosluğu’nun DAEŞ tarafından işgal edilmesine ‘neden daha önce tahliye edilmedi’ dediği henüz unutulmadı. Ya da Dışişleri Bakanlığı’ndaki casus dinleme üzerine “Türkiye Suriye’de savaşa girmek için senaryo hazırlıyor” dedikleri...
Ben Fisk, Robert Fisk
Türkiye’yi suçlama adına ortaya atılan ‘akıl dışı’ fikirlere (!) bir örnek dün ortaya çıktı. Ortadoğu konusunda uzman İngiliz gazeteci Robert Fisk, DAEŞ’in bir yıl önce Türkiye’ye üç gün süre vererek türbeyi boşaltmalarını istediğini, ancak Türkiye’nin istifini bozmadığını hatırlatarak, “Neden” diye sormuş ve müthiş bir “Türkiye-DAEŞ işbirliği” analizi yapmış:
“(O tarihlerde) Suriyeli petrol mühendisleri IŞİD (DAEŞ) kontrolündeki petrol sahalarında Türk teknisyenler gördüklerini bildirmişlerdi. Belki de karşılıklı bir durum vardı? ‘Bize petrol uzmanlarınızı verin, biz de sizin eski kralınızı (Süleyman Şah) elinizde tutmanıza izin verelim’.”
- Yani Türkiye, iki petrol teknisyeni vererek yapabileceği operasyon için bu kadar ‘masrafa’ girmiş!
- Hatta, DAEŞ’e “Madem iki teknisyene fitsiniz, o halde türbeyi taşımayalım, orada dursun siz de saldırmayın” demeyi akıl edememiş!
- Dahası, zaten üç yıldır fabrikasyon haber ve analizlerle ‘işbirliği’ saldırısı altındayken, DAEŞ’in ağzı sıkılığına güvenmiş!
- Ya da DAEŞ, kendisi gibi Selefi-Vehhabi petrol ülkelerinden iki teknisyen bulamamış!
- Veya dünyanın dört bir yanından yüzlerce doktor, mühendis yandaş kazanabilirken, iki teknisyen için Türkiye ile işbirliğine tamah etmiş!
- Olmadı, dünyadaki binlerce petrol teknisyeni arasından veya ‘korsan petrolcülük’ yapan yüzlerce örgütten maaşlı eleman bulamamış!..
Türkiye’nin karşı karşıya olduğu operasyon o kadar büyük ki; Fisk bile kariyerini riske atarak analiz ‘üretiyor’...
Üstelik, analizinin içinde “Atatürk’ün ordusu” ile “İslami Halifelik” kelimelerini aynı cümle içinde kullanarak TSK’ya ‘eski Türkiye’ operasyonu çekiyor.
Bu kadar açık vermesi zeka veya yetenek kıtlığıyla değil, yaptığına inançsızlığıyla izah edilebilir.
Bir yerlerde Türkiye’de kullanılmak üzere ‘haber, analiz, söylem ve eylem’ üretiliyor.
Ancak bunlar kullananları tok tutsa da doyurmuyor...
Aksine zayıflatıyor.
Ne kadar zayıflattığını 7 Haziran gecesi göreceğiz...