Zaman zaman ‘Söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil’ kıvamında dertlenmiyor değilim. Kimin umurunda bilemem. Kimin umurunda değilse onun da derdinde değilim. Söz söylenir, tarihe not düşülür. Duyan duyar, anlayan anlar.
Önünde zor bir yol var Türkiye’nin. Dengeler yeniden kurulacak. 7 Haziran seçimlerinin bir inşadan çok, geçiş döneminin kodlarını oluşturacağını söylemek daha gerçekçi görünüyor. Neler görebiliyorum; maddeler halinde paylaşayım. Böylece bir önceki yazının devamıyla ilgili verdiğim sözü de tutmuş olayım:
Bir: Genel seçimlerle ilgili tahmin ve beklentiler, hangi parti ya da partilerin iktidar olacağı üzerine değil. Makul tüm veriler, AK Parti’nin yeniden tek başına iktidar olacağını gösteriyor. Yeni meclisin aritmetiğinde en önemli belirsizlik, HDP’nin barajı aşıp aşmayacağı ile cevap bulacak.
İki: HDP üzerinden devam eden ve bir ucunda ‘köhne’ İstanbul sermayesinin, diğer yanda kendisinden parça koparılmasına razı olmuş CHP’nin, en geride Türkiye ile hesaplaşmasını bu kez de buradan deneyen bir kıta Avrupa ülkesinin bulunduğu operasyona dikkat.
Üç: Bu operasyon, öncelikle Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın elini daraltmayı, aynı zamanda AK Parti’yi iddialarından vazgeçmiş bir iktidar modeline sıkıştırmayı ve çözüm süreci üzerinden Türkiye’nin elde ettiği bölgesel inisiyatifi kırmayı hedefliyor. HDP’nin memleketin batısına pazarlanan sevimli imajına bir de bu gözle bakalım.
Dört: İddialarından vazgeçmiş AK Parti ne demek diye soruyorsanız; bugüne kadar bölgesinde ve dünyada kendisini farklı kılan adım ve hamlelerden birer birer vazgeçmesi demek. Bu mümkün mü? Karşımızdaki kurgu hafife alınamayacak kadar büyük. HDP operasyonunu kısaca aktardım. İkinci büyük hamle ise ‘finans’ üzerinden gerçekleşiyor.
Beş: Türkiye’nin, uluslararası finans çevrelerinin, bu çevreleri yöneten aklın ve doğal olarak da buradan gelen ‘sıcak para’nın desteği ile bugünlere geldiğini, eğer bu denklemde sorun yaşanırsa her şeyin alt üst olacağını söyleyenler, karşılarında hiç beklemedikleri bir direniş buldular. Tayyip Erdoğan, son dönemde özellikle Merkez Bankası üzerinden verdiği mesajlarla, böyle bir dayatmaya boyun eğmeyeceğini ilan etti.
Altı: Kuşkusuz ‘finans’ diye kabaca tarif ettiğimiz dengenin yanında, önünde ve arkasında Erdoğan’la hesaplaşmak isteyen ve bunu bir şekilde başaramayan çok sayıda aktör var. Bunların bir kısmı, sahadan çekilmiş, köşesinde emeklilik günlerini dolduruyor gibi görünse de, böyle bir kavgada gönüllü yer tutacaklarını hepimiz biliyoruz.
Yedi: Tam da bu nedenle Erdoğan’ın başkanlık sistemiyle ilgili başlattığı tartışma, birileri tarafından ‘diktatörlük’ ve ‘tek adamlık’ arayışı olarak sunulmaya çalışılıyor. Dikkat; sadece muhalefetten ve paralel yapıdan söz etmiyorum. Bu cephenin varlığını, eski bir yüksek mahkeme başkanının eleştirileri üzerinden hatırlarsak, kimlerin bu parantezde yer aldığını çözmüş oluruz.
Sekiz: Burada bir uzlaşma çıkar mı, köprüler tamamen atılmış mı diye soruyorsak, siyaset elbette bir yönüyle uzlaşmadır. Ancak 7 Haziran seçimleri ve sonrasındaki iki yıl, bu çatışmanın farklı yoğunluklarda devam edeceğini şimdiden söyleyebiliriz. Kolay ve erken bir uzlaşma ufukta görünmüyor.
Dokuz: Erdoğan’ın eli neden güçlü ve böyle bir meydan okumayla yoluna devam ediyor sorusunun pek çok cevabı var. Ancak tüm bunların özeti, hala ve tartışmasız toplumsal karşılığı en sahici ve yüksek lider olma özelliğini koruyor.
On: Olup biteni ‘Merkez Bankası’nın bağımsızlığını korumak önemli, Erdoğan konuşuyor dolar yükseliyor, faizlere ne karışıyor’ rahatlığında değerlendiren kimi görürseniz bilin ki bu operasyonun parçasıdır.