Artık 2012’nin son günlerine giriyoruz. Bu yılın pek umduğumuz gibi geçmediğini, en azından ben kendi adıma, itiraf edeyim. ‘Yumuşak inişle’ başladığımız yılı ‘sert düşüşle’ kapatıyoruz.
Bu durum, bir kez daha, ekonomiyle siyaset arasındaki güçlü bağı da bize gösterdi diye düşünüyorum. Açıkçası, bu yılın başında, 2011’in son günlerindeki karamsar yorumlara rağmen, Türkiye’nin 2010 ve 2011’de yakaladığı sanayi bazlı ihracata dönük büyümeyi sürdüreceğini düşüyordum, aynı şekilde, yeni Anayasa’nın yapımı konusunda da Meclis’in hayli yol alacağını ve buna bağlı olarak, 2012 yılının Türkiye’nin on yıl önce girdiği büyük dönüşüm için güçlü adımların atılacağı bir yıl olacağını düşünmüştüm.
Bu yılın son üç ayında, Anadolu’nun birçok yerine gitme imkânım oldu, üniversiteler, organize sanayi bölgeleri, esnaf, küçük ve orta boy işletmeler... Bütün bunlarda gözlemlediğim ortak nokta, şimdiye değin çok hızlı bir çıkışın olduğu ama şimdilerde birdenbire niye durduğumuz sorusu ve şaşkınlığı idi. Son iki yıldır ‘ tamam artık biz yırttık’ diyen işletmeler bile Anadolu’da son iki aydır ‘bu iş böyle gitmeyecek’ karamsarlığına yuvarlanmışlardı. Öte yandan, TBMM’ne muhtarlardan, Üniversitelere kadar bu toplumun her kesimi, bu yıl, yeni Anayasa ile ilgili görüşlerini büyük bir umutla yolladılar. Anketler yapıldı, bunların sonuçları birçok üniversite, sivil toplum kurumu ve yayın tarafından yeni Anayasa’nın, yeni bir başlangıcın adeta müjdesi olarak değerlendirildi, yayınlandı. Ancak Meclis’te gelinen noktayı görüyorsunuz. O zaman şu sıralar siyaset kurumu toplumun gerisine düştü diyebilir miyiz? Açıkçası bütün bu olan bitenlerden bu sonuç çıkıyor. Şundan çok eminim, eğer Türkiye yeni demokratik bir başlangıcın kapısını mesela yeni Anayasa gibi önemli bir büyük uzlaşı ile aralasaydı, ekonomide bu yıl çok daha başarılı olacaktı. Çünkü o zaman ekonomiyi de, eski ezberlerin içinde kaybolmadan yönlendiriyor olacaktık.
Ancak uzatmaya gerek yok; koca bir yılın sonunda geldiğimiz yer burası ve buradan yola çıkarak bir güncelleme gerekiyor. Bunun için en temel yapısal sorunlardan yola çıkalım.
Bugün Türkiye’nin ekonomide bundan sonraki yıllara taşıdığı 6 temel sorunu şöyle sıralayabiliriz:
1)Enerji ve teknoloji yoğun alanlarda dışa bağımlılık 2) Sanayinin verimlilik ve standartlaşma sorunları ile birlikte ölçek-finansman kısır döngüsünü kıramaması 3) Bölgesel gelişmişlik farkları ve gelir eşitsizliği 4) Vergi sisteminin adaletsizliği 5) Eğitim-Üniversiteler 6) Biten bir dönemin ezberleriyle şekillenen para ve maliye politikaları. Şunu iddia ediyorum; ekonomideki bu temel sorunları bırakın çözmeyi çözme yolunda ciddi adımların devam etmesi, 2008 yılında IMF ile anlaşmanın yapılmaması sonrasında gösterilen siyasi iradenin bu sorunları çözme doğrultusunda yeniden ortaya çıkması bile Türkiye’nin bundan sonrası için yolunu açar.
Neler yapıldı; neler yapılmalı?
Enerji’de 2012 yılı çok önemli gelişmelerin olduğu bir yıl oldu. Ama bu yıl aynı zamanda, bu alanda bundan sonraki çatışmaları da belirledi. Örneğin Türkiye, K. Irak Kürt yönetimi ile çok önemli anlaşmalar yaptı ve sözler verildi. TANAP projesi kesinleştirildi. Azeri gazının TANAP’la Avrupa’ya taşınması Türkiye’nin enerji habı olması doğrultusundaki ilk ama en güçlü adımdır. Öte yandan Azeri devletinin enerji şirketi Socar’ın Türkiye’deki yatırımları ve iştahı olanca hızıyla sürüyor; bu da çok önemliydi. Güney Akım projesine Türkiye’nin resmen onay vermesi, daha doğrusu buradaki pürüzlerin giderilmesi de çok olumlu bir gelişmeydi. Bunun siyasi sonuçlarını Rusya’nın Ortadoğu politikasında gördük.
Teknoloji yoğun alanlarda dışa bağımlığı ortadan kaldırma yolunda da bir farkındalık ve çaba var ancak bu yetersiz. 2. büyük sorun, bütünlüklü bir sanayileşme programı ve KOBİ yapılanması ile çözülebilir. Burada Sanayi Bakanlığı’nın çok önemli çabaları var. Ancak onlar tabii ki tek başına yetmiyor. Banka sisteminin bu alana dönük yeniden düzenlenmesi gerekiyor. 3. Büyük sorunun bir yanı siyasi olarak Kürt sorununa da gelip dayanıyor. Burada siyasi çözüm başlangıç olacak.
ABD’de olan ‘mali uçurum’ tartışmaları vergi sisteminin nasıl bir temel dönüşüm alanı olduğunu gösteriyor bize. Maliye Bakanlığı’nın bu alanda çalışmaları var. Umarım 2013’te somut olarak görürüz.
5. yapısal sorunumuz adeta bir devrim sorunu. Yani eğitim alanında ilköğretimden üniversitelere kadar olan sorunlar öyle küçük reformlarla çözülecek aşamayı çoktan geçti. 6. yapısal sorun ile ilgili bir önceki yazıda yazdım. Çok özetle hemen Merkez Bankası Kanunu’nun değişmesi gerekiyor. Bu alanda samimi olan buradan başlar.
İşte böyle; bu sorunlarla 2013’e başlayacağız. Ama umut her şeyin başıdır.