Her ABD başkanının hayali, Filistin-İsrail sorununu çözüp Nobel Barış Ödülü’nü almaktır denir. Her ne kadar Obama peşin peşin ödülü almış olsa da, siyasi ömrü barışı görmeye yetmeyecek gibi.
Obama yönetimi gerek Filistin gerekse Ortadoğu’daki diğer sorunlarda İsrail kadar İran’ın da sorumluluğu olduğunu bilen bir politika izledi. Bununla birlikte, önceki yönetimlerden farklı olarak “İran’ı baskılama-İsrail’i destekleme” siyaseti yerine “İsrail’i baskılama-İran’ı destekleme” yöntemini tercih etti. ABD’nin İran’ı desteklemesinden kasıt, gayet tabi bir stratejik ortaklık kurmak çeklinde anlaşılmamalı. Bu daha çok İran’ı kazanma girişimi olarak değerlendirilmeli.
İran’ın kazanılması, bu ülkenin Rusya ya da Çin’e muhtaç kalmasına engel olma girişimi. Dolayısıyla Obama yönetimi İran’ı esas rakipleri lehine bir ağırlık oluşturan ülke pozisyonundan çıkartma derdinde.
Hatırlanacağı gibi nükleer faaliyetleri nedeniyle Batılı ülkeler İran’a ambargo uyguladılar. Her ne kadar bu ambargo çeşitli biçimlerde kırıldıysa da, Avrupa ülkelerinin de en az İran kadar bu süreçten zarar gördükleri ileri sürülebilir. ABD ise ambargo nedeniyle bir zarar görmedi, tam tersine “nükleer” konusu üzerinden İran ile müzakere etme imkanı buldu.
ABD’yi İran’dan uzaklaştırma girişimi
İran’da yönetimin değişmesi ve ABD ile diyalog kurma süreci yaşanırken İsrail de Rusya ile ilişkilerini sıkılaştırdı. Zira süreç içinde Obama ABD’si Netanyahu İsrail’ine açıkça baskı uyguladı. Bu baskı hem Filistin konusundaki uzlaşmaz tavır hem de İran’ın büyük düşman olarak gösterilmesi nedeniyleydi.
Ayrıca İsrail yönetiminin ABD’deki Demokratlar ile değil Cumhuriyetçilerle uyumlu politikaları bulunuyor. Dolayısıyla İsrail ile Obama arasındaki gerginlik, demokrat-cumhuriyetçi gerilimiyle de örtüşüyor.
ABD ve İsrail yönetimleri arasındaki sorunlu ilişki, giderek daha büyük bir krize dönüşebilir. İran ile nükleer müzakereler sürerken gizli belgelerin İsrail casusluk faaliyeti marifetiyle Amerikalı senatörlere iletildiği iddiası var. Senatörlerin cumhuriyetçi oldukları tahmin etmek zor değil. Esas amaç, iddialar doğruysa, gizli görüşmelerin basına sızmasını sağlamak, Obama üzerinde baskı oluşturmak ve “vatana ihanet” eden bir kadro izlenimi yaratmak, dolayısıyla süreci sabote etmek olabilir.
İsrail, İran’ın müzakereler yoluyla zaman kazandığını, aslında nükleer silah üretme sevdasından hiç vazgeçmediğini savunuyor. Bu durumda ABD yönetimi adeta İran’ın atom bombası yapmasına göz yummuş gibi oluyor.
ABD’yi İsrail’e yakınlaştırma çabaları
İsrail’e dair iddia doğru mudur bilinmez. Ancak İsrail’in ABD-İran yakınlaşmasına engel olmak için sonuna kadar mücadele edeceği anlaşılıyor. Suudi Arabistan’ı da yanına alan İsrail, bölgedeki tüm çatışmaların nedeni olarak İran’ı görüyor ve bu ülkeye verilen her tavizin etki alanını genişletmesiyle sonuçlandığını ileri sürüyor.
İran’ın alan genişlettiği iddiası çok yanlış değil. İsrail, ABD kendisini desteklemezse, İran’ın durdurulamaz hale geleceğini hatırlatarak esas el verilmesi gereken ülkenin İsrail olduğunu ima ediyor. ABD ise daha güçlü destek için Filistin sorununu çözmesini, Türkiye ile uzlaşmanın yollarını bulmasını şart koşuyor.
Seçimlerden yeniden Netanyahu galip çıktığına göre, ABD ile İsrail ilişkilerinde yeni bir döneme girilmesi için ABD’de yönetimin değişmesini beklemek gerekecek. Cumhuriyetçiler iktidara gelirse, onlar İran’ı değil İsrail’i daha fazla seven politikalar uygulayacaklar. O zamana kadar da İsrail ABD kamuoyunu Obama aleyhinde etkileme faaliyetlerini sürdürecek.