Çarşamba gününden beri Medine-i Münevvere’deyiz.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V) pak vücudunun medfûn bulunduğu Medine’de...
Çarşamba gecesi Mescid-i Nebevi’de Resûl’ümüzün kabrine müteveccihen tarifsiz bir huşu içinde selamlarımızı iletiyoruz.
Bize emaneten tevdi edilen dost selamlarını da... Müthiş bir duygu seli...
Kelimelere döküldüğünde anlam derinliğini kaybeden manevi/deruni bir kendinden geçmişlik hali... Karşınızda duran yüce Resûl!
Hemen yanında en yakın arkadaşları Hz. Ebûbekir ve Hz. Ömer...
Yan yana dizilmişler Mescid-i Nebevi’de...
Olağanüstü bir kalabalık... İslâm Milleti’nin tüm fertleri anlamlı bir beraberliğin timsali olarak buradalar...
***
Perşembe sabahı Uhud’a gidiyoruz.
Uhud harbinin cereyan ettiği bölgeye, okçular tepesine...
Uhud şehitlerini selamlıyoruz, dualarımızla birlikte. Uhud deyip geçmemek lazım.
Uhud’u yeniden okurken ve Uhud’u gözlemlerken tarihe bir yolculuk yapıyorum.
Resûl’ün devrine...
Aklıma 15 Temmuz geliyor ansızın...
İkisinden de çıkarılacak o kadar anlamlı dersler var ki...
***
Bedir yenilgisinin intikamını almak üzere büyük bir orduyla Medine’nin üstüne yürür Mekkeli Müşrikler.
Resûl arkadaşlarını toplar, onlarla istişare eder. Özellikle Bedir’e katılma şerefine nail olamayan gençler, şehrin dışına çıkıp Müşrik ordusuyla savaşma önerisinde bulunurlar.
Resûl’ümüz böyle düşünmemekle birlikte onların görüşüne katılır.
Sonra gençler Resûl’ü üzdüklerini düşünerek bu tekliflerinden vazgeçerler.
Ama Resûl’ün onlara verdiği cevap çarpıcıdır: “Bir Peygamber zırhını giydikten sonra çıkarmaz!” Dağların tek sıra halinde dizildiği Uhud’un düzlük alanında şiddetli çarpışmalar yaşanır.
Alana hâkim bir tepe vardır.
Peygamberimiz okçuları, ne pahasına olursa olsun mevzilerini terk etmemeleri talimatıyla oraya yerleştirir.
Ne var ki savaşın kendileri lehine sonuçlandığını gören okçular tepeyi terk ederler.
Ganimet hırsı ağır basar çoklarında.
Ve derken o tarihte Müşrik olan harp ustası Halîd bin Velîd okçuların bıraktığı tepenin arkasından dolanarak savaşın seyrini değiştirir.
Resûl’ün de yara alarak kurtulduğu Uhud ibretamiz olaylarla doludur.
Resûl’ün öldüğünü duyan Münafıklar cepheyi terk ederler.
Aynı Münafıklar Uhud’tan sonra hiçbir şey olmamış gibi tekrar Resûl’ün yanında yer alırlar elbet. Medine tarihi Münafıkların ayak oyunlarıyla doludur.
Kurdukları Mescid-i Dırar ile fitneyi körüklediler. Tıpkı günümüzde olduğu gibi...
Mehdi/Mesih kılığındaki İblis gibi...
Geçmişin ve günümüzün Haşhaşileri gibi...
***
Uhud şehitlerinin içinde Peygamberimizin yiğitler yiğidi amcası Hz. Hamza da vardır.
Mekke gençlerinin en zengini ve yakışıklısı Mus’ab bin Umeyr de vardır.
Resûl çok üzgündür.
Medineli genç bir kadın kendisine gelir kaygıyla sorar.
“Ya Resûlullah, cihad/savaş çağrın ulaştığında eşim yıkanmadan çıktı ve şehit oldu. Eşimin haline ne dersiniz?”
O yüce Resûl’ün verdiği cevap gayet anlamlıdır: “Onu melekler yıkadı.”
Sözün yeniden başladığı yerdir burası.
Cihad ve şehâdet söz konusu olduğunda gayrı sözlerin anlamını yitirdiği yerdir burası.
Aklıma 15 Temmuz’un gençleri geldi bu yüzden. Cihad konusunda herkesten daha atak ve yiğit gençleri. Ölümü ölümsüzlük bilerek ölüme meydan okuyan yiğit gençlerimiz...
Uhud’un şehitlerini selamladığım gibi Medine’den 15 Temmuz şehitlerimizi de gönülden selamlıyorum.
***
Bir yanda ölümüne Resûl’ün yanından ayrılmayan sadık mü’minler...
Öbür yanda mevzilerini terk eden okçular...
Çok şükür bugün okçular tepesi boş değil.
15 Temmuz bunu gösterdi.
Can derdine düşüp kaçanlar veya gizlenenler de yok değil.
Ganimet hırsıyla hareket edenler de...
Herkesin durduğu yerin belli olması bence iyi oldu.
***
Uhud’tan çıkarılacak çok önemli bir ders:
Katı davranıp etrafımızdakileri dağıtmayacağız elbette. Ama kimin ne olduğunu bilerek ona göre yeni bir değer düzeni oluşturacağız.
15 Temmuz ruhundan yeni bir siyasetin şekillenmekte olduğunu görmekten duyduğum memnuniyeti buradan ifade etmek isterim.
Meleklerin yıkadığı o şehitlerimize layık olmamız dileğiyle.