Orada gök ekin biçilmiş gibi toprağa düşenler, “Bir hilal uğruna batan güneşler”, şehitler için...
Anadolu’nun yüreği yanıyor, kavruluyor. Her gün bir, iki, beş, on şehit haberi düşüyor anaların, babaların, eşlerin, evlatların yüreğine.
Şehirlerin yüreği yangın yeri. Maraş’ın, Kayseri’nin, Van’ın, Nevşehir’in, Adana’nın, Osmaniye’nin... Bir evladı daha düşmüş toprağa. Onbinlerce insan, bayrağa sarılı tabutun arkasında saf tutup “Helal olsun” diye sesleniyor içinden kopan çığ gibi bir sesle. Sonra tekbirlerle uğurlanıyor ebediyyete.
24 Temmuz 2015’ten bu yana başka bir “terörle mücadele” süreci başladı bu topraklarda.
Şunu söyleyeyim:
- Terör örgütünün hiç şansı yok. Orada yüreği çalınmış Kürt çocuklarını ölüm makinesi haline getirenler, bu toprağın insanını hiç tanımamış. Bu öyle kötü bir oyun ki, Kürt çocuğunu, askerdeki ana-baba bir kardeşini öldürmeye yöneltiyorsun. Bu öyle kötü bir oyun ki, kurguladığın militanını, otobüs durağında bekleyen teyzesini, halasını, kuzenini öldürmeye yöneltiyorsun. Ölüyorsun, öldürüyorsun, bütün varlığın ölüme ayarlanmış durumda. O çığırın mutlak sonu ölümdür, bunda şüphe yok.
Ama şehitler veriyoruz.
Dal gibi çocuklarımız düşüyor toprağa.
Bunlar oldu bu toprakların bin yıllık tarihinde.
Bu toprakların Malazgirt’i de var, Çanakkale’si de...
Bu son “terörle mücadele”nin seyrine bakıyorum, orada görev alan korucu, emniyet görevlisi ve asker... her çevreden çocuklarımız, bir başka ruh ikliminde yaşıyorlar.
Bunun adı şehadet iklimidir.
Çanakkale’den ruh nakli yapıp da gelmişler gibi.
Hani bazen gazetelerin üçüncü sayfalarına baktığımızda çürüme emareleri görünen toplumsal zeminden, bu veli ruhlu çocuklar nasıl çıktı da geldi, orada bir hilal uğruna canını ortaya koydu.
Bakıyorum çoğu, kimbilir belki tamamı fakir fukara çocukları. Hamurları sade Anadolu yumağı.
Şehit cenazelerinin helallik için gittiği, bayrak asılan evlere bakıyorum, sıvasız, boyasız gariban yuvaları.
Oralardan çıktı bu çocuklar ve mukaddes tanıdığımız her şeyi savunmak için canlarını ortaya koydular.
Evet, bu zamanın evliyasıdır onlar.
Ne yapabiliriz onlar için.
Öncelikle onları içimizde taşımamız lazım. Şehidini, gazisini, cephede olanı.
Kürt kardeşlerime seslenmek istiyorum:
Onlar en çok sizin için canını ortaya koyuyor, inanın buna. Eğer o kalleş çete o bölgelere hakim olsaydı, en büyük zulmü siz yaşayacaktınız. İnsaf yok onlarda, iz’an yok, iman yok. “Örgüt içi infaz” denen sistemle, dağa çıkan çocuklarınızı bile katlettiler. Ölüm tarlaları üretir o yapı.
Çocuklarınızın yanağını okşayan o genç kadın teğmene bakın. Çocuklarınızla top oynayan o genç uzman çavuşa bakın. Yaşlı ana babanızı sırtında taşıyan o emniyet görevlisine bakın.
Anası babası gibi sahip çıktı onlar o yaşlı insanlara, kendi çocuklarını sever gibi sevdiler çocuklarınızı.
Sizin için canlarını ortaya koydular.
Siz, biz, hepimiz yüreklerimizden düşürmememiz lazım onları. Asla bir, iki, beş... devam eden şehadetlerine alışmamamız lazım.
Medyacı dostlar, tek sütuna indirmememiz lazım şehadetleri.
Ey devlet, toprağa düşen her canda, sensin yere düşen... Şehitlerle varsın. Şehitler için ayrı bir defter aç yüreğinde.
Ey Cumhurbaşkanımız, ey Başbakanımız, Sur’u, Silopi’yi yeniden inşa ederken sahada can pazarında nefes alıp verenlerin evlerini de inşa etmek yok mu?
Anneler, babalar... eşler, çocuklar...
Sayın ki toprağa düşen her bir şehit, sizin evladınız, eşiniz, ya da babanız... Yüreklerinizde saklayın onları.
Bir Fatiha toprağa düşenler için. Bir yakarış, Yaratan’dan onları muhafaza için.
Camilerimizde her sabah, her akşam şehitlerin yâdı için hatimler indirmek yok mu?
Türklerimizle, Kürtlerimizle büyük bir imtihandan geçiyoruz. Bize dayatılan ve çocuklarımızı kurban olarak alan bu dağdağanın içinden kardeşliğimizi pekiştirerek çıkabilirsek, imtihanı yüz akı ile vermiş olacağız. Allah utandırmasın.