2013 yılının dış ticaret verileri belli oldu: İhracatımız 151,9 milyar dolar, ithalatımız ise 251,7 milyar dolar olmuş. İhracatımızın ithalatımızı karşılama oranı % 60. Bu tablonun ürettiği dış ticaret açığı ise neredeyse 100 milyar dolar.
Türkiye, dış ticarette kendimi bildim bileli hep açık verir ve bu açığı turizm gelirleri, borçlanma ve diğer kalemlerle kapatmaya çalışır... Bu yıl turizm gelirleri de önemli oranda artarak 32 milyar dolara ulaşmış. Ancak dış ticaret açığı öylesine büyük ki, bunu sadece turizmin kapatabilmesi mümkün değil...
Dış ticaretimizdeki asıl sorun ise ihracatımızın ithalata olan bağımlılığı. Başka bir deyişle, ihracatımız olarak görünen kalemlerin ciddi bir kısmı aslında ithalat yoluyla dışarıdan aldığımız ürünler. Örneğin otomotivde yerlilik oranı % 50-60’lar civarında. Kurun cazip olması nedeniyle bu oran bir ara % 35’e kadar düşmüş... Diğer bir tabirle, biz yurt dışına 21 milyar dolarlık otomotiv ürünü sattık sanırken, gerçek rakam aslında 10 milyar dolar civarında. Benzeri durum diğer sektörlerde de var. Biz Türk malı televizyon sattığımızı sanırken, elektronik ürünlerinin mühim bir kısmının ithal olduğunu görüyoruz .
Günümüz dünyasında bahsettiğimiz sorun her ülkenin başında. Yani Alman malı denilen ürünlerin içinde mutlaka Japon, Çin veya Fransız yapımı parçaları da görüyoruz, ancak büyük üretici ülkelerde ihracatın ithal ürünlere bağımlılığı bizdeki kadar yüksek değil. Eğer Türkiye bu yapısal bozukluğu gideremez ise kur ne olursa olsun dış ticaret açığı büyümeye devam edecektir.
***
Dış ticaretteki bir diğer sorun ise enerjide dışa bağımlılık. Dış ticaret açığı Türkiye’nin enerji ürünleri ithalatına yakın. Yani enerjide dışa bağımlılık sıfırlanabilse açık vermeyeceğiz. Eğer petrol veya gaz bulamaz isek ya da nükleer santral kuramaz isek enerjide dışa bağımlılığımızı bitirebilmek olanaksız. Çünkü Türkiye, enerji obezi bir ülke. Başka bir deyişle, Türkiye’nin enerji ihtiyacı olağanüstü bir hızla büyüyor. Açığı kapatmak için enerji tüketimini kısar iseniz Türkiye’nin büyümesini durdurmuş olursunuz. Bu nedenle Hükümet, enerji tüketimini kısmak bir yana enerji arzını arttırabilmek için siyasi riskleri bile göze alarak arzı arttırmaya çalışıyor.
Türkiye, kısa sürede belki büyük bir petrol rezervi bulamaz, ancak enerjide petrol bulmak kadar önemli iki alanı kanaatim odur ki iyi kullanamıyoruz. Bunlardan ilki izolasyon tedbirleri. Binaların ısıtılmasında ve diğer alanlarda Türkiye yapması gereken yalıtım yatırımlarının dörtte birini bile gerçekleştirebilmiş değil. Hal böyle olunca da dolarlar gereksiz yere havaya uçuyor. İkinci olarak, Türkiye, yenilenebilir enerji kullanımında potansiyelinin hala çok gerisinde. Güneş, rüzgâr ve diğer yatırımlara etkili teşvikler enerji kullanımını bir hayli azaltabilir. Yenilenebilir enerjiye teşvikte, özellikle bireyleri teşvik etmede Almanya’nın dahi gerisinde olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz.
***
Ticaret açığında üçüncü en büyük yapısal sorun ise Türk insanının tüketim mallarına olan açlığının bir türlü sona ermeyişi. Türkiye zenginleştikçe standartlar yükseliyor ve ithal tüketim mallarına ilgi artıyor. Bu da dış ticaret açığını sürdürülebilir olmaktan çıkarıyor. Bu alanda ilk alınabilecek önlem içeride kaliteyi arttırmak ve ithal ürünleri yerlileri ile ikame etmek. Bu ise uzun vadede başarılabilecek bir hedef. İkinci önlem ise davranış kalıplarını milli, dini, ahlaki vs. telkinlerle etkilemek ve mütevazı yaşamı kültür haline getirmek.