Sizin için daha iyi bakacağım dünyaya, bundan sonra daha başka şeyler de ilave edeceğim,” demiş Ara Güler... Boğaziçi Üniversitesi fahri doktora unvanı verdiğinde... Üzerinde cübbe, elinde fahri doktora belgesi tutarken...
Türkiye’nin duayen fotoğrafçısı Ara Güler, bizim için hep daha iyi baktı dünyaya, hep güzel ve önemli şeyler ilave etti hayatımıza. Magnum Ajansı’na, Time - Life ve Paris Match dergilerine çalışan o... Picasso ve Dali, Bertrand Russell ve Alfred Hitchcock, Churchill ve Indira Gandhi ile röportaj yapan o... Nemrut Dağı’ndaki heykelleri ilk kez fotoğraflayan o... Aphrodisias’ı keşfeden o... Mimar Sinan Kitabı’nı yapan o... Master of Leica unvanını alan o... Dört tane savaşa muhabir olarak giden o... Türkiye’yi eşsiz fotoğraflarla dünyaya tanıtan o... Dünyayı Türkiye’ye getiren o... İstanbul’un geçmişteki büyüsünü bugüne taşıyan o... Yavuz Zırhlısı’nın sökümünü bir belgesel filme dönüştüren o... Maceracı kişiliğiyle, yolculuklarıyla, iletişim kurma becerisiyle, doyumsuz sohbeti ve anılarıyla gençlere onunki gibi bir hayat hayali kurduran o...
Fotoğrafı bir sanattan çok gerçeği kaydeden bir belge, doğruyu söyleyen bir araç olarak gören, fotoğrafa bir işlev ve bir amaç yükleyen, kendisini bir röportajcı, bir fotomuhabiri olarak tanımlayan, mesleğinin en büyük ustalarından biri olan Ara Güler bunlardan da öte biridir. Hatta fotoğrafın da ötesinde bir öncü ve kaşiftir. Anadolu’yu da dünyayı da karış karış gezerek, kimsenin gitmediği yerlere giderek, dağ tepelerine tırmanarak, unutulmuş köylere ulaşarak, tarihi eserler bularak röportajlar yaptı. Bazen çok ünlü olduğu için çok iyi tanıdığımızı sandığımız insanları değişik gözle görmemizi sağladı. Her gün önünden geçilse de fark edilmeyeni fark ettirdi fotoğraflarıyla.
Hele bir de bunları anlatışı var ki! İşte asıl doyumsuz olan o! İçinde yalan çok olur diye söze itibar etmeyen, fotoğrafı yalansız olduğu için seven Ara Güler’in sohbeti kimseninkine benzemez! Aklındakini dosdoğu söyler! Ara Güler Türkiye’nin en iyi ve en ünlü fotoğrafçısı olmanın ötesinde dünyanın en renkli ve en nükteli kişiliklerinden de biridir. En olumlu anlamıyla nev-i şahsına münhasırdır Ara Güler.
Boğaziçi Üniversitesi Albert Long Hall’da düzenlenen, Orhan Pamuk’un da katıldığı törende Rektör Prof. Dr. Gülay Barbarosoğlu imgelerin evrensel dilini kullandığı için Ara Güler’in kültürler arasında köprü olduğu kadar kuşakları da birbirine bağladığını söylemiş. Orhan Pamuk çocukluğundan beri kim olduğunu bilirmiş Ara Güler’in. 80’li yıllarda ilk kitapları yayınlandığında “‘Acaba Ara Güler’in bir gün fotoğrafımı çekmesi için ne kadar meşhur olmam lazım?” diye sorarmış kendi kendine... 1994’te Güler portresini çektiğinde “Demek ki artık yazar oldum” diye düşünmüş! Nobel Ödüllü yazarımız dünya çapında merakla okunan eserleri için Güler’in “İstanbul’un görsel hazinesi” diye adlandırdığı arşivinde çalışmaktan özel mutluluk duymuş. 800 bin fotoğrafın 50 binine bakmış! Bakmakla doyulmaz, bakmakla bitmez bir hazine!
Ve hala bir fahri doktora unvanını kabul ederken dünyaya daha iyi bakmak, başka şeyler ilave etmek gereğinden bahseden, motivasyonunu yitirmemiş 86 yaşında bir delikanlı Ara Güler! Babasının aldığı fotoğraf makinesiyle Yeni İstanbul gazetesinde işe başlayan genç muhabirin heyecanı ve enerjisini aktarabiliyor hala! İlk göz ağrısı sinemanın her alanında çalıştı ilk gençliğinde. Muhsin Ertuğrul’un öğrencisi oldu... “Kahramanın Sonu” adlı belgeselinde Yavuz Zırhlısı’nın sökülüşünü belgeledi, dönemine göre çok da iyi bir filmdi. Ama fotoğraf tutkusu ağır bastı, dünyayı daha çok görebilme merakı ve daha başka gösterebilme tutkusuyla bugün unvanlar sunulan, üzerine tezler yazılan, fotoğrafları birer sanat eseri olarak klasikleşen Ara Güler oldu. Üstadın yeni doktorluğu kutlu olsun, zaten onlarca kitabı ve albümüyle zihinlerimiz ve her bir çerçevesiyle gözlerimiz ona emanet!