Hiçbir şey olamadı ama “lider” oldu... CHP’yi ve Kılıçdaroğlu’nu “parlatma misyonu”na koşulmuş medyanın darbukatörü (ne çok var bunlardan), bu yürüyüşle birlikte bir lider doğduğunu müjdeliyordu.
Öyle mi oldu gerçekten?
Bugüne kadar sadece “genel başkan” olarak taltif ediliyordu, hatta bazıları “CHP genel müdürü” diye dalga geçiyordu. Bundan sonra lider olabilir mi? Sanmam. Liderlik, nasıl derler, biraz zorlama bir sıfat gibi duruyor.
Şu söylenebilir: FETÖ yürüyüşüyle birlikte Kılıçdaroğlu dikkatleri üzerine toplamayı başardı. İsterse, farklı ve “konuşulan” eylemlere imza atabileceğini kanıtladı.
Bu farklı eylemi, liderliğini değilse de, CHP’deki iktidarını pekiştirdi. Artık parti içinde çatlak ses yükselmeyecek. Muharrem İnce ve ardılları “Bir gün sına bize de gelir mi?” diye apartta bekleyemeyecek. Hizipleşmeler bir karşılık bulmayacak. Deniz Baykal da genel başkanlık umutlarını bir başka bahara ertelemek zorunda kalacak.
FETÖ yürüyüşü sadece bu işe yaradı.
Darbukatör gazeteci böyle düşünmüyor. “Artık bizim de bir liderimiz var” diyor.
Liderleri, yürüyüşünü hitama erdireceği günlerde ne yaptı, biliyor musunuz?
Eline kalemi aldı, “Frankfurter Allgemeine Zeitung” gazetesine bir yazı yazdı.
Ülkesini ve ülkesinin yöneticilerini “batılı dostlarına” şikâyet etti.
Hatta daha da ileri gitti: Ülkesindeki durumun değiştirilmesi için “batılı dostlarından” yardım ve katkı istedi.
Hangi lider ülkesinin içişlerine “yabancıları” karıştırır/karıştırmıştır?
Hangi lider, elinde bulunduğunu vehmettiği gücü ve dönüştürebilme yeteneğini/becerisini bir kenara bırakıp, ülkesiyle sadece “hasımlık” üzerinden ilişki kurmuş yabancıları yardıma çağırır ve iktidar umutlarını bu yardımlara bağlar?
Bu nasıl liderdir ki, Türkiye hangi ülkeyle çelişki halindeyse, o ülkeyle yüksek dayanışma görüntüleri sergilemeyi en azından ahlaken problemli görmez?
Bu nasıl liderdir ki, “Türkiye düşmanlığını” şiar edinmiş terör destekçileriyle kol kola yürümeyi izzeti nefis sorunu yapmaz?
Bu lider, kendi ulusunun, kendi devletinin çıkarlarından çok, refik ve dost saydığı müstevlilerin çıkarlarını önceliyor.
İsrail’le mi gerildik?
Lider orada: “Bizi destekleyin, iktidarımız döneminde Türkiye-İsrail ilişkilerini düzeltelim...”
Rusya’yla savaş noktasına mı geldik?
Lider orada...
İran’la çatışmalı bir sürece mi girdik?
Lider orada...
Batılı ülkelerin açık düşmanlığına mı muhatap olduk? Cumhurbaşkanımıza toplantıları iptal edildi... Dışişleri Bakanımızın uçağına iniş izni verilmedi... Aileden Sorumlu Bakanımız sınır dışı edildi.
Lider orada...
Lider, dün, uzun yürüyüşünün ödülü olarak Maltepe sahiline doldurulan kalabalıklara hitap etti ve “Batılı dostlarının” anlayışına sığınarak mutat tehditlerini sürdürdü.
Hiçbir bağımsız gazeteci de, çıkıp, “Madem lidersin ve liderliğinde keramet vehmediyorsun; elindeki Batı sopasını indir, öyle konuş!” demedi.
Darbukötör de demedi.
Evet, elindeki Batı sopasını indirsin.
Kitleleri kızıştırmaktan kışkırtmaktan, halkı sokağa çıkarmakla tehdit etmekten, müstevlilere ortaklık çağrıları yapmaktan vazgeçsin.
Ülkesindeki gidişattan ve cari uygulamalardan şekvacıysa, önce bunu düzeltmenin meşru araçlarına sahip olsun.
Çalışsın... Halkı ikna etsin...
Liderse, halkın vermediği iktidarı gayrı meşru yollardan arama alışkanlığından CHP’yi kurtarır... Gerçekten de “halkın partisi” haline getirir.
Lidersen bunu yapar!