Cumhuriyet gazetesinin hanım yazarı şöyle diyor: “HDP’nin tabanı PKK sempatizanı, bunu biliyorduk, tam da bu nedenle silahlı işlerden uzaklaşmanın yolunun HDP’nin güçlenmesi olduğunu düşündük, o zaman iktidar da bu havadaydı. Ne zaman ki, HDP Başkanlık sistemine karşı olduğunu ilan etti, hava değişti.”
Bir analiz...
Kaldırıp çöpe atacağınız türden bir analiz üstelik...
Hayır, konu analizin “değersizliği” değil.
Bir dönemi ve bir kavrayışı (bir zihniyeti) ele verdiği için üzerinde durma gereği duydum.
Hanım kardeşimiz (ki, bir ara HDP’lilerle “zılgıt arkadaşlığı” yapmıştı), HDP’nin siyasete ikna edildiği ve çözüm masasının ortada durduğu dönemde “çözüm karşıtı” bir pozisyondaydı.
Daha doğru bir ifadeyle, PKK’nın (çözüm istemeyen) şahin kanadıyla teşrik-i mesai halindeydi. Tıpkı, Hasan Cemal gibi...
PKK, hiç değilse “silah bırakacakmış gibi” yapıyordu ama hanım kardeşimizi ve Hasan Cemal’i silah bırakmaya ikna etmek mümkün değildi.
Bu nedenle, Dolmabahçe teşrikine kadar HPD’lilere gücenikti.
Hasan Cemal’imiz dağlara vurmuştu kendini, “silah bırakmak ağrınıza gitmiyor mu?” diyerek terörist ayartmaya çalışıyordu, hanım kardeşimiz de “AK Parti’nin dümen suyuna girmekle” suçladığı HDP’ye verip veriştiriyordu...
Ne zaman ki PKK cenahından “HDP kime sordu da silah bırakacağımıza hükmediyor? Önder Öcalan serbest bırakılmadan çözüm mözüm yok” açıklamaları gelmeye başladı ve hasbelkader kurulmuş masa devrildi, hanım kardeşimiz HDP’lilerle teşrik-i mesaisine yeniden başladı.
Bu tespiti yaptıktan sonra, işin “çöplük” kısmına geçebiliriz...
Şöyle devam ediyor hanımefendi: “PKK’nın silahlı, çatışmalı sürece geri dönmesi, demokratik siyasete büyük bir engel teşkil etti, ama onlar bu yolu seçti diye biz neden demokratik siyasetten vazgeçelim? İktidar neden vazgeçti, örgüt demokratik siyasete inanmıyor diye biz de aynı yoldan mı gidelim? Bir devlet, onu idare eden iktidar kendi siyasetinde ısrarcı olmaz mı, olamaz mı? Demokratik siyasete inanmayanlar bahane edilip, demokratik siyasetten vazgeçilebilir mi, en önemlisi bu yolla nasıl bir çözüme varılır?”
İlk bakışta, “haklı” diyebileceğiniz satırlar...
Elbette öyle...
PKK çatışmalı sürece döndü diye, biz neden demokratik siyasetten vazgeçelim?
Fakat hanımefendi problemi (öncelikle) devleti yönetenlerde arıyor ve HDP’nin Başkanlık Sistemi’nden caymasıyla birlikte, demokratik siyasetten vazgeçmek isteyenlerin eline güçlü bir bahane geçtiğini ileri sürüyor.
Demek istiyor ki, “HDP başkanlık sitemini destekleseydi, iktidar çözüm yanlısı tutumunu sürdürecekti ve çatışmalı sürece dönülmeyecekti.”
Bunu iddia eden kişiye söylenecek tek şey şu:
Hem yalancısın, hem utanmazsın!
Bir defa, masanın devrilmesiyle Başkanlık Sistemi tartışmaları arasında bir irtibat yok.
Evet, silahlı işlerden uzaklaşmanın bir yolu da HDP’nin siyaseten güçlenmesiydi ve o zamanki iktidar bu havadaydı (hatta Hasan Cemal’i ve kendisini dışarıda tutarsak, o zamanki aydınlar da bu havadaydı) ama ortada “demokratik siyaset yolunu tıkayan ve yeniden çatışmalı dönemi başlatan PKK” gerçekliği (ve teröre lojistik sağlayan “HDP gerçekliği”) dururken, “yeniden demokratik siyaset” demek ve bu kanalın iktidar partisi tarafından kapalı tutulduğunu ima etmek, ahmaklık değilse, “kötü niyet” işaretidir...
Demokratik siyaset yolu kapalı değil...
Meclis’te grubu bulunan HDP, pekâlâ bu yolda yürüyebilir...
Engel yok, karışan eden yok.
HDP bunu tercih etmedi.
PKK’nın “TBMM şubesi” gibi çalıştı.
Hem teröre destek verdi, hem de demokratik siyaset yoluna mayın döşemiş oldu.
HDP bir gün “demokratik siyasete” dönse ve PKK’yı silah bırakmaya ikna etse, ilk karşı çıkacaklar yine bunlar olur; hiç kuşkunuz olmasın.
PKK’dan önce bu hanıma silah bıraktırmak lazım!