CHP Genel Başkan Yardımcısı Gülseren Onanç’ın istifası, Kılıçdaroğlu yönetiminin çözüm sürecine ilişkin çelişkili tutumunu netleştirdiğini ortaya koydu: CHP terör sorununun çözüm sürecinde yer almayacak.
Geçmişte CHP’de yöneticilik yapan ve CHP’yi yakından izleyen bazı önemli isimlerin tespitlerini paylaşayım:
CHP bir ‘parti içi koalisyon’dur. Bu koalisyon ‘Yeni CHP’ umuduyla partiye gelenler, ‘eski CHP’den devam edenler ve ‘ulusalcılar’dan oluşur. Kemal Kılıçdaroğlu, seçilir seçilmez ‘eski solcu’ birçok ismi bizzat davet ederek ‘yenilikçiler’in güçlü olmasını istedi. Ancak zaten Baykal’ı arkadan vurduğunu düşünen eski CHP’liler ve devletçilikleriyle öne çıkan ulusalcılar yenilikçilere karşı birleştiler. Aralarında Kılıçdaroğlu’nun bizzat davet ettikleri de dahil, yenilikçilerin önemli bir kısmı son kurultayda dışlandı. Partide ulusalcıların sözü geçmeye başladı. Kılıçdaroğlu, kendisini kaçıran PKK’lılarla ilgili sözleri tepki çeken hemşehrisi Hüseyin Aygün’ü ulusalcılara karşı koruyabildi, ancak karşılığında “Kürt, Türk’le eşit değildir” sözüyle bir milletvekilinin istifasına neden olan ulusalcı Birgül Ayman Güler’e ceza veremedi.
CHP’nin Ergenekon ve Balyoz davalarını cansiperane desteklemesinin, öte yandan terör sorununun çözüm sürecine destek vermemesinin arkasında da ulusalcı grubun etkisi var.
Ulusalcılar da CHP’yi oluşturan ‘parti içi koalisyon’un bir ‘alt koalisyonu’dur. Bu grup ağırlıkla ‘27 Mayısçı’ eski CHP’liler, 28 Şubat’ta sivrilerek partiye girenler ve eski cumhurbaşkanı Demirel tarafından zamanında Deniz Baykal’a empoze edilen Ergenekon sanığı olarak tanıdığımız ‘sağdan’ isimlerden oluşuyor.
‘Bir sağdan, bir soldan’
Gelelim Gülseren Onanç’ın istifasına. Onanç, 8 ve 10 Nisan’da bir anket açıkladı ve “CHP tabanının yüzde 65’inin çözüm sürecini desteklediğini” söyledi. Kılıçdaroğlu 4-5 gün süren baskılara dayanamayarak kendisini çağırdı ve istifasını istedi. Aynı anda bir adım daha attı ve Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu’na, grup toplantısında “Dün geldin, partiyi yönetiyorsun. CIA ajanısın çık dışarı” diye bağıran Uşak Milletvekili Dilek Akgagün Yılmaz’ı disipline sevk etti. Bunu darbeci Kenan Evren’in “Adaleti sağlamak için bir sağdan, bir soldan astık” sözüne benzetenlerin sayısı az değil.
Gülseren Onanç’ın istifa açıklamasında, parti içi koalisyonun açık izleri var: “CHP’yi değiştirmek amacıyla partiye geldik, ancak bunu gerçekleştiremedik.”
Bir de ‘duası’ var Onanç’ın: “Türkiye’ye barışın ve demokrasinin gelmesi, CHP’nin çağdaş ve sosyal demokrat bir parti olması için çabalarımı sürdüreceğim.” Buna sadece CHP seçmeninin yüzde 65’i değil, AK Parti ve MHP seçmenleri de amin der.
Koalisyon ortaklarının çözüm sürecikonusundaki tavrını da Tanrıkulu’nun ‘çözüm süreci araştırma komisyonu’ önergesi girişimine verilen tepkilerde görmek mümkün:
Tanrıkulu:Bence grupta beklemez.
Grup Başkanvekili Muharrem İnce:Önergeyi yeniden vermemizin bir anlamı yok.
Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi: Gelişmelerden haberdar değilim!
Son tahlilde; Tanrıkulu’nu partiden kovduğu için disipline verilen Yılmaz’ın “Bu CHP için turnusol kağıdı olacak” sözü doğru. Kılıçdaroğlu ‘Yeni CHP’ hedefini revize ederek ‘ulusalcı CHP’de kalabilir; terörün bitmesine değil Ergenekon, Balyoz sanıklarına destek vermeye devam eder.
Belediye başkanlığı kulisleri
Bu çatışmanın gölgesinde CHP’de her gruptan birçok isim yaklaşan yerel seçimlerde başkanlık koltuğu için kulislere başladı bile. Bir numarada İstanbul Büyükşehir Belediyesi var. Beşiktaş, Bakırköy, Kadıköy ve ‘finans merkezi’ Ataşehir de cazip belediyeler arasında. İzmir, Eskişehir ‘garanti’ görülüyor, Antalya riskli de olsa önemseniyor. Bilenler, “CHP içindeki tartışmalara bir de buradan bakın” diyor.