EVET, on bir yıl evvel Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde partilerin ortak anlayışı çerçevesinde YÖK araştırma komisyonu kurulmuştu. Komisyonda öğretim üyesi milletvekilleri vardı. Ben de ANAP’ın iki üyesinden biriydim. YÖK, o güne kadar ciddi bir denetim geçirmediği için, yönetime gelen başkan ve genel sekreterin tabiatına uygun bir işlev görüyordu. Komisyon uzun bir müddet çalıştı. Şikayette bulunan öğrenci, öğretim üyelerini dinledi, bir rapor hazırladı. Raporda maddi ve manevi anlamda yolsuzluklar vardı. Raporun bir kopyası ilgili bakanlık olarak Milli Eğitim Bakanlığı’na, bir nüshası da TBMM’ye gönderildi. Raporda YÖK başkanına yönelik suçlamalar vardı. Milli Eğitim Bakanlığı suçlamaların yeterli delillere dayanmadığı gerekçesiyle yapılacak bir işlem olmadığına hükmetti. YÖK genel kurulu da başkanı için muhakemeye gerek yok kararı vererek onu akladı.
YÖK başkanına göre tehlikeli bir durum vardı. O da raporun Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesiydi. YÖK üyesi general vasıtasıyla partilere haber gönderilerek, rapor meclisin tozlu raflarına kaldırıldı.
YÖK’te suistimal vardı, YÖK’te keyfi idare vardı, YÖK’te dogmaların hakimiyeti vardı. Mütedeyyin öğretim üyelerine kadro vermemek, soruşturma açmak, doçentlik, profesörlük kadroları vermemek, verilen kadrolara tayin yapmamak vardı. Raporumuzda bu yanlışlara yer verilmişti. YÖK başkanı rapor ortaya çıktıktan sonra beni aradı, rapordan imzamı çekmemi istedi. Ben kendisine rapor içeriği ile hemfikir olduğumu, rapordaki tavsiyelere uyulursa orta ve uzun vadede YÖK’ün daha verimli bir yapıya ulaşacağını ifade ettim. YÖK başkanı beni iyi tanırdı ve onun lafıyla imzamı çekmeyeceğimi bildiği için karşı hamlesini hazırlamıştı. Büyük oğluma profesör kadrosu vermedi. Bu kimsenin, bilimsel eserleri bütün YÖK üyelerinin toplam eserlerinden fazlaydı. Ruh sağlığı sağlam olmayan mason rektör arkadaşını kullanarak bunu gerçekleştirdi, zaman geçti o eski rektör, rektör seçilen oğluma yalakalık ediyordu. İkinci oğlum doçentliğe müracaat etmişti. Rahmetli İhsan Doğramacı bir radyoloji kongresinde merakından jüri üyelerine eserlerini nasıl bulduklarını sorduğunda cevaplar müsbetti. Ancak YÖK başkanı kendisine iş edinerek, jüri üyelerini aramış ve oğlumun başarısız sayılmasına karar çıkartmıştı. Ancak bu karar yargıdan dönmüş ve başarılı olmuştu. Doçentlik de mülakat aşaması vardı. YÖK başkanı üyeleri ikaz etti ve oğlum mülakatta başarısız ilan edildi. İki deneme daha yaptı ikisi de başarısız oldu. Kendisi İngiltere’ye giderek orada doktorluk yapmaya başladı. O günkü mevzuatta mülakat sayısı sınırsızdı. Bizden sonra ne olur ne olmaz düşüncesiyle doçentlik sınav şartları ‘müktesep hakları’ düşünmeksizin değiştirildi.
Komisyon tarafından hazırlanan o rapor yüce mecliste görüşülüp uygulama imkanı bulunsaydı bugün YÖK başkanı suçlanamayacak, içerde olmayacaktı. Bu yazı içeriğinde benim ailemin taraf olması benim için üzüntü kaynağı ama, YÖK’ün müktesep hakları yok saymasını içime sindiremiyor, öğretim camiasında hukukun üstünlüğünün hakim olmamasını bir nakise olarak gördüğüm için de bu üzüntümü taşımayı yeğliyorum.