Amerika’ya “okey” dediğimiz sürece gelişen dostluğumuzun öyküsü bir yandan korku filmi öte yandan da kara mizahın en güzel örneklerinden biridir aslında. “Okey” dediğin sürece her şey süt limandır, ama kendi çıkarlarını düşünmeye başladığın an bir korku filmidir başlar!
Bizim asıl Amerika aşkımız, Kore’yle başlar. Kore’ye asker göndermemiz için yapılan Amerikan ninnisi şöyleydi 1952 yılında:
“Amerika Amerika, Türkler dünya durdukça/ Berberdir seninle, Hürriyet savaşında/ Bu bir dostluk şarkısıdır, Kardeşliğin yankısıdır/ Kore’de olduk kan kardeşi, sönmez bu dostluğun ateşi...
Bu şarkıyı Ankara radyosu her on beş dakikada bir yayınlar, plaklar on binlerle halka, okullara dağıtılırdı. Rahmetli Özal’ın bir sözü vardır “Ne zaman Türkiye’de başbakanlar, hükümetler salt bu ülkenin çıkarları adına kararlar alır, o saat ABD devreye girer ve ‘Bu memleketi yöneten sen misin ben mi’ sorusunu sorar.” Özal, Sovyet boyunduruğundan kurtulmuş ülkelerle ilişkilerimizi doruğa tırmandırınca bir sabah, ansızın vefat etti.
***
Gelin şu habere bir göz atalım:
ABD SENATOSU İRAN YAPTIRIMLARIYLA İLGİLİ TASARI SUNDU: Obama yönetimi ABD Kongresi’ni, İran’a yönelik yeni yaptırımlara başvurmaması yolunda ikna etmeye çalışıyordu. Beyaz Saray’a kulak asmayan 13’ü demokrat 13’ü de cumhuriyetçi senatör önceki gün “Nükleer Silahlardan Arınmış İran” başlıklı bir tasarı hazırladı. P5+1 ülkelerinin isteklerini yerine getirmezse, İran’ın petrol ihracatı bir yıl süreyle küresel boyutta boykot edilecek. İran’ın madencilik, mühendislik ve inşaat sektörleri de kara listeye alınıyor. İsrail’in İran’a yönelik bir saldırıda ABD’nin İsrail’in yanında yer alması da öngörülüyor. Senato tasarıyı onaylarsa Obama’nın veto edeceği de söyleniyor.
HALKBANK: Bunlar ola dursun, Türkiye’de bir dizi operasyon başlatılıyor, insanlar gözaltına alınıyor. Operasyonların hedefinde olan Halk Bankası ise işin başka bir boyutu. ABD 2010’da İran’a ticaret ambargosu uygulamaya başladı. Ardından para transferleri ve bankacılık işlemlerine de yasak getirdi ki, İran ne kendisine gönderilecek dövizi alabilecek ne de yurt dışına para çıkarabilecekti. Ancak İran’da doğalgaz ve petrol alan ülkelere de bir açık kapı bırakılmıştı. Türkiye Halkbank’ta açtığı döviz ve TL hesaplarıyla İran’dan aldığı petrol ve doğalgazın bedelini ödeyebiliyordu. İran bu hesaplardaki paraları altına çevirerek ülkesine götürebiliyordu. İran Halkbank’ta biriken parasıyla uluslararası piyasadan altın alıp Türkiye’ye getirdi. Bu ithalatı Türkiye’de kayıtlı şirketi yapıyordu. Türkiye’nin altın rezervleri arttıkça arttı bu arada. Ama sonra bu altın İran’a gitti çünkü daha İran’ın altın ithalatına ambargo konmamıştı. Bunu anlayan İsrail ABD’ye gitti, Halkbank’ı şikayet etti. Bu sırada Hindistan-İran petrol anlaşmasında da aracı banka olarak Halkbank seçilmiş anlaşmalar imzalanmıştı. Hemen ardından Halkbank operasyonu başladı.
KILIÇDAROĞLU ABD ELÇİLİĞİNDE: Operasyonun başladığı gün ABD Sefiri’nin öğle yemeğindeki konuğu Kılıçdaroğlu’ydu ki, bu elbette bir rastlantıydı çünkü yemek daveti daha önceden kararlaştırılmıştı; Kılıçdaroğlu orta sınıf memurlarla ABD’de daha yeni görüşüp Ankara’ya dönmüştü. Kılıçdaroğlu görüşme sırasında Büyükelçi Ricciardone’ye“Operasyonlar sonuna kadar gitmeli” diyor; “Bu, bizim iç meselemiz sayın büyükelçi, gereken yapılacaktır” demiyor, diyemiyor. Sanki yeni başbakan atanacaksa Türkiye’ye, Ricciardone atayacak ya da ABD Büyükelçisi, Kılıçdaroğlu’nun amiri! Büyükelçi de “Sorumluları dışarıda aramayın, iddiaların İran’la ilgili boyutu bizim için önemli. Yolsuzlukla mücadele demokrasiyi güçlendirir”buyuruyor sömürge valisi edasıyla!!
ABD Sefiri haddini aştı mı? Güldürmeyin beni, o bir İmparatorluğun temsilcisi haddini aşabilir mi hiç?! Haddini aşan Tayyip Bey’dir askeri vesayeti kaldırdığı ama çeteleri unuttuğu için! Tayyip Bey’dir işini gücünü bırakıp kendi bakanlarının yedi sülalesini bir başına izlemediği için, kolluk güvenlerine güvendiği için, en önemlisi de salt Türkiye’ye hizmet ettiği için!