Musa bana telefon açtı. ‘Bir proje var’ dedi. Musa proje demeye başladı mı bil ki o işin iki ucu da berbattır. Bir ucu o işi yapmaktır ki Musa ile iş yapmak istemezsiniz. Sizi canınızdan bezdirir. Musa ısrarcı, abartı ile yalan sınırında dolaşan, hayalci ve üstelik gevezedir. Yani tam bir lüzumsuz adamdır. İşin diğer ucu ise Musa’ya hayır demektir ki o zaman Musa inatçı bir kara sinek olur tepenizde vızıl vızıl sizi bezdirir.
“İnsanın başına ne geliyorsa arkadaş yüzündendir” dersem abartmış olur muyum?
Bendeniz tarih öğretmeni Başargan Ahlat. “Lafın ortasından başlama düzgünce anlat” derdi ninem. Ben lafın ortasından başladım yine. Önce adımı sonra işimi sonra da derdim neyse onu söylemeliydim. Derdim arkadaş belasınadır. Yoksa benim öyle bir derdim yoktu. Ben tarih öğretmeni oldum. Ve ilden küçük kasabadan büyük bir ilçede öğretmenim. Bu bir başarı mıdır? Bence başarıdır. Neden derseniz bendeniz matematikten anlamam ama sözel derslerde dumanını çıkarırım derslerin. Kafam sözel derslerde zehir olur ama matematikte durur. Matematiği bu kadar kıt olan bir adamın öğretmen olması bence başarıdır. Neyse meselemiz benim derslerim değil. Meselemiz benim haddinden fazla lüzumsuz arkadaşımın başıma sardığı bir derttir.
Hikaye şöyle başladı. Benim pek heyecanlı arkadaşım Musa beni aradı. Kendisi bir dişçiye gitmiş. Dişinin tedavisi sırasında muhabbetin dibini bulmuşlar. Meğer dişçi benim çalıştığım ilçeden uzun zaman evvel göçmüş bir ailedenmiş. Ve dedesinin mezarını bulmak istiyormuş. Çünkü babası mezar yerini göstermeden ölmüş ve onu İstanbul’a gömmüşler. Şimdi bu dişçi beyin içi sızlıyormuş ki ‘Atam dedem mezarı nerededir bulayım’ diye. Ve işte benim pür telaş arkadaşım Musa’ya rastlamış. Dişçi ile Musa ahbap olmuşlar dişçinin tam adını veremem ama adı Halit.
Musa, Dişçi Halit Bey’e benim adıma sözler vermiş. “Benim arkadaşım tarih öğretmenidir. Eski yazıları su gibi okur. Sizin dedenin mezar yerini bulunmuş say doktor bey” demiş.
Musa bana telefon açtı. ‘Bir proje var’ dedi. Musa proje demeye başladı mı bil ki o işin iki ucu da berbattır. Bir ucu o işi yapmaktır ki Musa ile iş yapmak istemezsiniz. Sizi canınızdan bezdirir. Musa ısrarcı, abartı ile yalan sınırında dolaşan, hayalci ve üstelik gevezedir. Yani tam bir lüzumsuz adamdır. İşin diğer ucu ise Musa’ya hayır demektir ki o zaman Musa inatçı bir kara sinek olur tepenizde vızıl vızıl sizi bezdirir.
-Neymiş Musa bu proje?
-Sıkı dur hoca ben bir dişçi buldum. Daha doğrusu dişim buldu. O gece dişim çok ağrıdıydı. Hanıma dedim ki ben bu diş ağrısı ile ölmem ama sürünüyorum haberin olsun…
-Musa kısa kes
-Ha evet işte dişim ağrıdı bir doktora gittim. Meğer doktor senin oralıymış. Dedesinin mezarını arıyor. ‘O iş bizde’ dedim
-İyi etmişsin!
-Yahu hemen kızma bi dinle
-Musa bu saatten sonra defineciler gibi mezar yeri mi arayacağız.
-Yahu ne definesi bu adamın kendi bir hazine. Bana dedi ki bulun mezar yerini size bir kaloriferli daire parası veririm.
‘İlgilenmiyorum!’ deyip kapatmayı ne çok isterdim ama ilgilenmemek Musa’yı daha bir azdırırdı. ‘Bakalım hayırlısı’ deyip kapattım telefonu. O konuşma üzerinden çok geçmedi on gün sonra Musa yanında Dişçi Halit ile çıkıp geldi. Dişçiye doğarken biri demiş ki her lafın arkasından bir kahkaha atarsan tadından yenmez derecede sempatik bir şey olursun. Dişçi her lafın arkasından gülüyordu. Ama biz gülmüyorduk. Lüzumsuz adam Musa bile ciddi kalıyordu dişçinin yanında.
***
Dişçi öyle savruk para harcıyordu ki ilçenin çay ocağına oturduğumuzda çaycı çocuğa öyle bir bahşiş verdi ki çocuk ağlayıp boynuna sarıldı dişçinin. Çocuğu zor zaptettik. Neyse bu garip adamın derdi şuydu. Dedesi buraya gömülmüştü. Ama adamın sülalesi buralı değildi. Musa yanlış bilgi almıştı. Şaşırdım mı? Hayır. Adamın dedesi katırlar üzerinde mal taşıyan bir çeşit çerçi imiş yani eskinin mobil marketi. Hareketli bakkal da diyebiliriz. Ve bu ilçede sancılanmış iki gün handa yatırmışlar üçüncü gün ölmüş. Şimdi mezar yerini arıyoruz.
İlçenin yaşlılarına sorduk. Eski muhtarlara danıştık. Hastaneden emekli müstahdemi bulduk. Hiç kimse hatırlamadı. Sonra çaresizce mezarlığa gittik. Ben mezar taşlarını okumaya çalışırken dişçi fotoğrafımı çekiyordu. Neymiş efendim insanları çalışırken çekmeyi çok severmiş. Güneş tepemizde. Bir yandan Musa konuşuyor diğer taraftan Dişçi Halit her lafa kıkırdıyor, çıkırt çıkırt fotoğraf çekiyor. Kötü rüya gibiydi. Ben mezar taşlarına bakıp dururken omzuma biri dokundu. Döndüm baktım ki jandarma komutanı….
‘Hakkınızda şikayet var define arıyormuşsunuz’ diyerek bizi karakola getirdi. İnsanın karakolda aklı uçuyor. İfademiz alındı. Dişçi kendini tanıttı. Musa durumu anlattı. Ben ise hem korkmuşum hem kızgınım. Hikayemiz jandarma komutanının ilgisini çekti ve bize çay söyledi. Ve hikayemize dahil oldu. “Madem o kadar yolu dedenizin mezarı için geldiniz size yardımcı olalım bizim bir bekçi var. Babası da bekçiymiş. Polis arkadaşlara rica ederiz onun bir çayını içersiniz ve o size anlatır.” Eski bekçiye telefon açıldı. Bekçi de karakola yakın yerdeymiş. Şıp diye karakola damladı. Bekçi geldi biz Dişçiye baktık ki hikayesini anlatsın. Ama Dişçi biraz tedirgin oldu. Kem küm ederek kırk dökük anlattı hikayesini. Ve emekli bekçi babasından kalan bilgilere kendi bildiklerini de ekleyerek sorular sordu. “Tam defin tarihi belli olsa belediyeden bakılır” dedi. Ama dişçi tarih veremedi. “Dedenin ölümü hastanede olduysa oradan da ulaşılabilir” dedi. Bekçinin iz sürmesine hayran kaldım. Ama Dişçi her soruda daha bir kızarıp bozarıyordu. Sonunda karakol komutanı bir nara attı. Ben olduğum yerde sıçradım.
‘Sirk mi beyfendi burası bizimle oyun oynamayın’ diye bağırdı. Ve dişçi ilk firesini verdi. “Esasen benim dedem değil de bir arkadaşımın dedesi” dedi. Ben o an Musa’ya baktım benimle göz teması kurmamak için tavana bakıyordu. Dişçi yalanlarını bir bir ortaya saçtı. Meğer bu mezar yeri hikâyesini Dişçi Halit bir hastasından dinlemiş hastaya göre o mezardaki adamın hazinesi varmış. O hazinenin bilgisi de onunla beraber gömülüymüş. Dişçi Halit de diş doldurmaktan sıkılmış, kendine iş bulmuş ve mezarı açıp o haritayı almak niyetindeymiş. Bizim Musa da sazan gibi atlamış ve dişçinin vadettiği ödülü kapmak için almış gelmiş ta buralara... Karakol komutanı bana döndü, “Bana bak hoca size işlem yaparım ama belli ki sen de arkadaş kurbanısın. Şimdi çıkın gidin gözüm görmesin sizi...” dedi.
Karakoldan çıkınca Musa’yı kovalamaya başladım ama yakalayamadım. Dişçiye dedim ki ‘Yarım saat içinde bu ilçeyi terk etmezsen seni benim elimden alamazlar haberin olsun.’
Musa gitti kayboldu. Dişçi zaten korkudan titriyordu arkasına bakmadan ayrıldı ilçeden. Geriye ben kaldım.
Okulda öğretmen arkadaşlar laf istiyor, “Hocam mezarcılık yapıyormuşsun anlat da dinleyelim” diyorlar. Onları geçiştiriyorum. Derste öğrenciler ısrar ediyorlar. Herkese aynı hikâyeyi anlatmaktan yoruldum. Evde hanım da dalgasını geçiyor. ‘Arka bahçemizde bir tümsek var orada bir gömü bulunmasın sakın’ diyor.
‘Hanım sen bari yapma’ diyorum...
Aradan geçti bir zaman. Bir gün jandarma aracı kapıya dayandı.
‘Komutan sizi istiyor.’ dediler. Karakola geldik. Komutan çay ikram etti. Sesine bir gizem katarak sorular sordu. Meğer bizim mezarlıkta gece yarısı bir araç görülmüş. Ve bazı mezarlar açılmış acaba bilgim var mıymış?
‘Yahu komutan etme eyleme ben bir öğretmenim ne işim olur mezarla define ile…?’diye dil döktüm de zor kurtuldum elinden. Eve geldim hanıma dedim ki
‘Artık o mezarlığın kapısından biri geçse gelip beni alacaklar. Bu ilçede durulmaz artık.’
Ve hakikaten durmadım ilçede. Tayin istedim ayrıldım. Ben ilçeden ayrıldım ama ismim hâlâ mezarcı olarak geçermiş. Güya ben mezar işinden yolumu bulmuşum. Defineyi bulup ilçeden ayrılmışım. Kime laf anlatabilirsin? Ben kendi halinde tıngır mıngır yaşayan bir tarih öğretmeniydim adım mezarcıya çıktı. Başta ne dedim, insanın başına ne geliyorsa arkadaştan geliyor…