Son yıllarda yapılan deneysel ve klinik çalışmalar omega-3’ün sinirler ve sinirsel iletişim üzerindeki etkilerini ortaya koyuyor. Epilepsi yani sara nöbetlerini azaltan omega-3 yağ asitleri, fazla kullanıldığında ise etkisi kayboluyor.
Özellikle son 20 yılda yürütülen deneysel ve klinik araştırmaların yanı sıra saha çalışmalarının sonuçları, çoklu doymamış yağ asitlerinin (omega-3 ve omega-6) insan gelişimi ve sağlığının korunmasındaki rolünü ortaya koyuyor. Omega-3 yağları olarak; ceviz, keten tohumu ve badem gibi tohumlarda yer alan alfa-linoleik asit (ALA) ve deniz ürünlerinde bulunan eikozapentaenoik asit (EPA) ve dokozahekzaenoik asit (DHA) üzerinde yürütülen araştırmaların bulguları sağlıklı yaşamla ilgili yayınlarda sık sık gündeme geliyor. Beynimizde temel omega-3 bileşeni olarak bulunan DHA yediğimiz besinlerin yanı sıra ALA’dan sentezlenerek sağlanıyor. Ancak ALA’nın DHA’ya dönüşümünün sağlanması için omega-6 yağ asitlerinden linoleik asit gerekiyor. Dolayısıyla beyin gelişiminde ceviz, keten tohumu yağı gibi tohum yağlarındaki ALA’nın yanı sıra zengin linoleik asit içeriği bilinen yemeklik yağlar ayçiçeği veya kanola yağının rolü bulunuyor.
Son yıllarda yayımlanan bazı deneysel ve klinik çalışmalar omega-3’ün sinirler ve sinirsel iletişim üzerindeki etkilerini ortaya koyuyor. Bu bulgulardan hareketle planlanan çalışmalarda Omega-3 yağ asitlerinin deney hayvanlarında oluşturulan epilepsi modellerinde nöbetleri azalttığı bildiriliyor. Ancak bu bulgular dikkate alınarak planlanan iki klinik çalışmada yüksek dozda balık yağı uygulamasının olumsuz sonuçlar verdiği gözlemlenmiş.
BALIK YAĞI OLUMSUZ SONUÇ
Eylül ayında yayımlanan ileri düzey bir klinik çalışmada (faz II) epilepsi hastalarına karşılaştırmalı olarak düşük ve yüksek doz omega-3 uygulanmış. Çapraz-kurgulu olarak tasarlanan araştırmada, ilaca dirençli 24 epilepsi hastası üç gruba ayrılarak 10 hafta süre ile birinci gruba yüksek doz omega-3, ikinci gruba düşük doz omega-3 ve üçüncü gruba ise boş ilaç verilmiş. Uygulamalara 6’şar hafta aralarla (vücudun temizlenmesi süreci) 10 haftalık süreçlerle üç dönem devam edilmiş. Bu suretle her gruba sırasıyla yüksek doz, düşük doz ve boş ilaç verilmesi sağlanmış. Bu şekilde uygulamaların avantajı kişisel farklılıkların en aza indirilmesini sağlamasıdır. Her uygulama sonunda hastalarda epilepsi nöbetlerinde değişim yüzde oranı olarak belirlenmiş.
Yapılan değerlendirmede, düşük doz omega-3 uygulanmasının boş ilaç uygulanan gruba göre nöbet sıklığında yüzde 33.6 azalmanın (günde 3 kapsüle bölünmüş halde 1080 miligram eikozapentaenoik asit + dokozahekzaenoik asit) yanı sıra kan basıncında belirgin bir düşme sağladığı gözlemlenmiş. Ancak yüksek doz omega-3 uygulaması epilepsi krizlerinin azaltılmasında boş ilaç uygulaması kadar etkisiz bulunmuş.
Bu klinik çalışmanın bulguları, Güney Kore’de 7 yaşında bir epilepsi hastası (Lennox-Gastaut sendromu) çocuk üzerinde yürütülen ve yeni yayımlanan bir başka çalışmanın sonuçlarıyla da uyumlu. İnatçı epilepsi vakalarında uygulanan yüksek yağ içerikli ketojenik beslenme rejiminde yağ içeriğinin çoklu-doymamış yağ asitleri bakımından zenginleştirilmesi ile olumlu sonuçlar alındığı bildiriliyor. Bu çalışmada diyet içeriğinde 1 birim omega-3’e karşılık 2.8 birim omega-6 bulunması ideal oran olarak belirlenmiş. Yani ortalama olarak günlük diyette yağ içeriğinin dörtte birinin omega-3 kaynağı olması öneriliyor.
Bu araştırmaların da gösterdiği gibi sağlık için yararlı olduğu bilinen doğal da olsa her maddenin fazla miktarda kullanılmasıyla daha yararlı sonuçlar alınabileceği düşünülmemeli. Fazla miktarda kullanıldığında yararlı etkisi kaybolabileceği gibi, zararlı ve hatta toksik olması mümkün.