Omega-3, son yılların en çok dikkati çeken ve tüm sağlık otoritelerinin yararları konusunda hemfikir olduğu ender doğal ürünlerden biri. Özellikle kalp ve damar hastalıklarının önlenmesi bakımından sürekli kullanılması öneriliyor. Daha önce de yazılarımda açıkladığım üzere denizlerimizde yetişen balıkları yiyerek vücuda yeterince dmega-3 sağlayabilmemiz mümkün değil. Mutlaka uygun kalite ve bileşimde dmega-3 içeren besin desteklerinin kullanılması gerekiyor. Omega-3’ün kalitesi içerisinde bulunan doymamış yağ asitleri olan eikozapentaneoik asit (EPA) ve dokozahekzaenoik asit (DHA) oranlarına göre belirleniyor.
94 sağlıklı erkek ve kadın üzerinde yürütülen bilimsel (plasebo kontrollü, çift körlü, randomize) bir klinik çalışmanın sonuçları yayımlandı. Dört hafta süreyle gönüllülere EPA bakımından zengin (1000 miligram EPA: 200 miligram DHA) veya DHA-bakımından zengin (1000 miligram DHA: 200 miligram EPA) iki farklı omega-3 ürünü verilmiş.
‘SARI NOKTA’YI ÖNLEYEBİLİR
Çalışmanın başlangıcında ve sonunda gönüllülerde kan değerleri ölçülmüş. Yapılan değerlendirmelerde damar tıkanıklıklarının önlenmesi amacıyla kullanılması durumunda erkeklerde EPA bakımından zengin olan ürünün belirgin bir şekilde daha yüksek yararlanım sağladığı, kadınlarda ise DHA bakımından zengin omega-3’ün belirgin bir şekilde daha etkili olduğu gözlemlenmiş.
Yine yeni yayımlanan bir başka klinik çalışmada ise kanda omega-3 seviyesinin yüksek olmasının yaşa-bağlı makula dejenerasyonu riskini belirgin bir şekilde azaltabileceği bildiriliyor. Makula dejenerasyonu halk arasında ‘sarı nokta’ olarak adlandırılan ve 55 yaş üzeri kişilerde önlem alınmadığı takdirde tam görme kaybına yol açabilen bir hastalık. Başlıca etkenler sigara ve kalıtımsal etkenlerin yanı sıra yüksek tansiyon ve kolesterol, şişmanlık, güneş ışınlarına fazla maruz kalmak şeklinde bildiriliyor. Fransa’da yapılan bu çalışmada ortalama 73 yaşında 963 kişide kan omega-3 seviyeleri ve görüş kapasitelerindeki değişim belirli sürelerle izlenmiş. Bu çalışmanın bir izleme çalışması şeklinde olması bu konuda sadece bir fikir verecek niteliktedir. Daha ayrıntılı bilimsel çalışmalara gerek duyulmaktadır.
FOLİK ASİT ALGILAMA KABİLİYETİNİ ARTIRIYOR
Yine bir sınav maratonu dönemine geldik. Her yaştan insanın yaşamını önemli ölçüde etkileyebilecek bir sınav sürecinden geçecek. Amaç büyük emek ve fedakarlıklarla geçen bir hazırlanma döneminden başarıyla geçmek. Bu yarışta avantaj sağlayabilecek en ufak bir hamle bile önemli.
Folik asidin insan sağlığı bakımından önemi uzun süredir gündemde; hamilelik döneminde ya da ileri yaşlarda kullanılmasıyla yeni doğandan yaşlılık dönemine kadar sağladığı katkılar bilimsel çalışmalarla ortaya konulmuş durumda. ABD’de yürütülen ve yeni yayımlanan bir çalışmada folik asit ve B12 vitamininin 6-16 yaş arasındaki çocuk/erişkinlerde algılama yetenekleri üzerindeki etkisi incelenmiş. 5 bin 365 çocuk/ erişkin üzerinde gerçekleştirilen çalışmada deneklerin algılama yetenekleri yapılan testlerle ölçülmüş. Daha sonra kan serumu folik asit ve B12 seviyeleri ölçülerek bu vitaminlerin algılama üzerindeki ilişkisi değerlendirilmiş. Sonuçta B12 vitamininin çocuk/erişkinlerde algılama üzerinde herhangi bir olumlu etkisi görülmemiş. Buna karşılık kan serumunda folik asit seviyesi yüksek olanlarda algılama testlerinde istatiksel olarak daha yüksek başarı elde edilmiş.
Araştırmanın sonucu sınav dönemindeki çocuk ve erişkinlerimiz için önemli bir katkı sağlayabilecek nitelikte.