Bu sütunu izleyen okurlarımız, mümkün olabildiği ölçüde, yazılarımda özel isim kullanmamaya, polemik yapmamaya gayret ettiğimi bilirler.
Ama burası Türkiye, değerler yapısı çok ilginç oluşmuş bir ülke, bazen ben kaçtıkça polemiğin paçalarıma yapıştığımı da görüyorum ve kaçamadığım anlar oluyor.
Yargıtay eski üyesi Sayın Mehmet Nihat Ömeroğlu’nun Türkiye’nin ilk ombudsmanı seçilmesi ve bu seçimi izleyen bazı yorumlar da beni, göstermek istediğim “yazılarda mümkün olduğu ölçüde özel isim kullanmama” özenimden sapmaya zorla iten iyi bir örnek.
Sayın Mehmet Nihat Ömeroğlu’nun bu işi, ombudsmanlığı götüremeyeceği kesin gibi, bu nedenle, istifa yolunu tercih etmesi kanımca kendi yararına; altında imzası bulunun Hrant Dink’in TCK 301’den mahkum olduğu Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararıyla ilgili açıklamaları tek kelimeyle traji-komik.
Sayın Ömeroğlu açıklamalarında çok vahim hukuk ve insanlık hataları yapıyor; “301’i böyle uyguladık” derken Anayasa 90’ın, AİHM kararlarının pozitif hukukun bir parçası olduğunu görmeyerek hukukçu geçmişini, “bu kararın Hrant Dink ile ilgili olduğunu bilmiyordum” derken de insanlığı ayaklar altına alıyor.
Ancak, bu konuya geri dönme rezervimi koyarak, bugün başka bir alana girmek istiyorum.
Milliyet gazetesinde Sayın Melih Aşık geçtiğimiz günlerde bu ombudsman konusunu iki kere işledi ama bu işi yaparken de ortaya kendisinin siyasi çizgisi adına çok vahim bir durum ortaya koydu.
Sayın Melih Aşık konuya ilk kez 29 Kasım tarihli ve “Enayi Devlet!!!” başlıklı yazısında giriyor; Sayın Aşık yazısında “Sayın ombudsman Mehmet Nihat Ömeroğlu’nun kişiliğine gelince... “ diyerek ve CHP İstanbul Milletvekili Umut Oran’dan alıntı yaparak bu seçimi (tayini!) eleştiriyor ama eleştirilerinde kullandığı argümanlar arasında nedense Sayın Ömeroğlu’nun Yargıtay Ceza Genel Kurulu üyesi olarak altına imza attığı bu utanç verici, hukuk tarihimizin yüz karası karar yok.
Sayın Aşık, CHP İstanbul Milletvekili Sayın Umut Oran’a gönderme yaparak ilk ombudsmanımız Sayın Ömeroğlu’nun Adalet Bakanlığı bürokratı olduğu tarihlerde şimdiki TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek tarafından Adalet Bakanlığı müsteşarı yapılmak istenmesini eleştiri konusu yapıyor, ombudsman olarak TBMM ile karşı karşıya kalırsa ne yapacağını soruyor; eleştirinin bu kadar anlamsızını bulmak da kolay değil doğrusu.
Sayın Aşık, ombudsmanımızın oğlunun THY’de hızlı yükselişini de, bu terfi süreci liyakat da olabilir, bilemem, eleştiri konusu yapıyor; bu da gerçekten çok önemli bir konu mu acaba?
Sayın Melih Aşık ombudsmanımızın yaptığını öne sürdüğü bir bedava ABD gezisini, Başbakan’ın yargıcın oğlunun nikahında şahitlik yapmasını da eleştiri konusu yapıyor.
Tüm bu eleştiri konuları bendenize, Sayın Ömeroğlu’nun hukukçu kişiliğini, vicdanını ayaklar altına alarak verdiği Hrant Dink ile ilgili 301 kararı yanında fındık fıstık gibi geliyor.
Bendenizin bu eleştirilerden anladığı Sayın Melih Aşık’ın 301 konusunu, bir Yargıtay hakiminin Anayasa 90’ı, AİHM içtihadını görmezden gelmesini ve bu hukukçu kimliğiyle ombudsman seçilmesini çok önemli bulmaması, diğer teferruat konuları bu hukuk cinayetinin önüne geçirdiği.
29 Kasım tarihli yazısında Melih Aşık CHP’li Umut Oran’a gönderme yapıyor; bendeniz tüm saflığımla Umut Oran’ın eleştirilerinin bunlarla sınırlı kalamayacağını, Hrant Dink kararına da girmiş olacağını ama Aşık’ın bir seçme yaparak bu detayı (?) köşesine taşımadığını düşünmüş idim; Google’a “Umut Oran ombudsman” yazıp girdğimde ise saflığım yüzüme vuruldu, maalasef CHP’li Umut Oran da eleştirilerinde Yargıtay kararına hiç değinmemiş.
Buradan benim anladığım Milliyet yazarı Sayın Melih Aşık’ın, CHP’nin TCK 301, Hrant Dink kararı gibi buram buram ırkçılık kokan kararlarla bir meseleleri yok, hepsi aynı yolun yolcusu; Sayın Ömeroğlu’nu TBMM’de ombudsman seçen AK Parti milletvekillerini de vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.
twitter.com/KarakasEser