Arkadaşları Dilan Ekin'i, açlık grevini terkettiği için yayınladıkları bir bildiriyle hem tehdit ettiler, hem de türlü hakarette bulundular. Zehir zemberek bildiride, ölümcül nöbeti terkeden Dilan'ı güya afişe ederek, rezil ederek, insan içine çıkamaz hale getirmek istedikleri belli.
Ama yaptıkları bu çirkin iş, kendi aleyhlerine döndü. Toplum, Grup Yorum'un gençleri ölüme sürüklediğini, ölüm anaforuna atamadıklarını ise, şeref lincine tutmakla tehdit ettiğini kesin ve net şekilde öğrendi... Vicdanlar, müzik maskeli bu ölüm şebekesini zamanın çöplüğüne fırlattılar fırlatmasına da... Bu ölüm burgacı çok yönlü sorgulanmalı...
1- Dilan Ekin'e yönelik bu ağır tehdit, aynı zamanda kadına yönelik şiddet kapsamında da görülmeli değil mi? Dilan Ekin'le selamı sabahı kesin, gördüğünüz yerde yüzüne tükürün, o şöyle alçaktır, şöyle değersizdir gibi kamuoyuna açık bildiride bilumum hakaret ve sövgüler sıralanıyor... Kadın haklarıyla uğraşan kesimler, özellikle feminist çevreler kamuoyu önündeki bu vahim durum hakkında ne düşünüyorlar? Her şiddet olayı, aynı zamanda bir samimiyet testidir, bakalım kimlerin sesi çıkacak?
2- Müziğin sosyal meseleleri konu edinmesi, söz gelimi ırkçılık karşıtı bir tavır takınması, göçmen sorununa dikkat çekmesi, iklim kriziyle ilgili konulara parmak basması, savaş eleştirisi veya işgal karşıtlığı gibi mevzularda farkındalık oluşturma çabası, tüm dünyada saygıyla karşılanıyor. Lakin bu saygı veya rağbet ölümcül bir terör çağrıcılığının maskesi olamaz. Biz sanat yapıyoruz, öyleyse eleştiri dışıyız diyerek işin içinden sıyrılmanın imkanı da yok. Çünkü insan hayatı azizdir, saygıya, hürmete layıktır. Kimse onu yok etmenin övgüsünü düzemez. Hele ki gençler ve çocuklar bu ölümcül müzik kutusunun oyuncağına çevrilemez.
3- Açlık grevi yapan çocukların dramatik yaşamı yanı sıra, aileleri ne halde acaba diye de sordurtuyor bu olay... Gençleri müzik gibi gönüllere hitap eden bir sanat aracılığıyla kendilerine bağlayıp, ardından da ölüme yatıran, ölümü yücelten, ölümü alkışlatan bu örgütler hakkında anneler babalar ne düşünüyor? İnsanın aklına, Diyarbakır'da HDP binası önünde çocuklarını terör örgütüne kaptıran veya çocukları örgütçe kaçırılan anne babaların başlattığı eylem geliyor. ''Ağlarsa anam ağlar'' der büyükler, bu yürekleri yaralı anneleri ziyaret edip, dertleriyle hemhal olmak geliyor benim düz aklıma... Bir de düz kalbim var, açlık grevlerini durdurmak için elimizden ne geliyorsa yapmak zorundayız diyorum. Gençleri birer intihar mangasına çevirten bu hainane tuzaklarla nasıl bir mücadele etmeliyiz? Çetrefilli soru.
4- Suç, elbette cezalandırılır, ama suçun yolunu açarak, suçu hazırlayan hayat hikayelerine de göz atmak gerekmiyor mu? Terörle ve suç örgütleriyle mücadelede, suçu cezalandırmak çoğu kez tek başına çözüm olmuyor. Bunun yanı sıra gençleri suça teşvik eden söylemin, anlatıların veya kuşatıcı olayların tek tek incelenip, hikayelerin tek tek sabırla dinlenmesi, çözümlenmesi de gerekiyor. Bu konuda çok yönlü, çok disiplinli çözüm politikaları ile işe odaklanıldığını Adalet ve İçişleri Bakanlıklarının ilgili birimlerinden işitiyoruz.
5- Ölüm oruçlarını önlemekle ilgili olarak, psikologlar, psikiyaristler ne diyor? Öyle zannediyorum ki adliye ve emniyet onların uzmanlık alanlarından faydalanıyordur kuşkusuz. Grup Yorum'un ortaya döktüğü bu kirli dosya, toplum olarak hepimizi bilinçlenmeye davet ediyor. Ölüm oruçları ve genç intiharları, kişinin kendisine uyguladığı gönüllü şiddet, çok hassas olunması gereken konular. Suç ve ceza diyalektiğinin ötesinde zihin yormamız gereken mevzular. Sadece objektf yaklaşımlar yetmez. Objektivizmin derinlerinde saklı genelleştiricilik dürtüsü çoğu kez yüzeyselliği de içinde barındırır, oysa ne kadar incitici ve yanıltıcıdır bu. Bu yüzeyselliği, bu genelleşmeyi ancak hakkaniyet idesiyle aşabileceğimiz, bunun ise gerçekten emek isteyen bir nezaket ve sorumluluk ahlakı olduğunu farketmemiz gerekiyor.