Daha önce bu köşede dile getirmiştim, "Batılılar ne zaman İslam'ı, Hz. Peygamberi veya herhangi bir Müslüman şahsiyeti durduk yere övmeye başlamışlarsa, bizden bir şey almak istiyorlar demektir, bu yüzden gözümüzü dört açmamız gerekir" diye. Bu konuda bazı örnekler de vermiştim. Batılıların dikkatimizi dağıtma taktiklerinin en masumu belki de budur. Bir de doğrudan doğruya toplumumuzun moral değerlerini çökertmeye, ahlakî değerlerimizi örselemeye, özgüvenimizi yitirmeye, dünyada olup biten ve bizim de varlığımızı tehdit eden korkunç hadiseleri göremeyecek hale gelip içimize kapanmamızı sağlamaya yönelik saldırıları var. İşin bu boyutu en korkunç olanıdır. Bu tür saldırıları da genellikle çokça övdükleri medeniyetlerinin açmaza girdiği, makyajının döküldüğü, bütün inandırıcılığını yitirdiği zamanlarda gerçekleştirirler.
Batı medeniyeti zor durumdadır. Bu yüzden yapmayacağı çılgınlık yoktur. Çünkü İsrail'in bir yıldır Gazze'de gerçekleştirdiği tarihin en korkunç katliamlarından biri karşısında, bugüne kadar görülmemiş şekilde cascavlak yakalandı. Bütün demokrasi, özgürlük, çağdaşlık, insan hakları gibi değerlerinin birer aldatmacadan ibaret olduğu ayan beyan ortaya çıktı. Gazze'deki katliamı seyretmekle kalmadı Batılılar, İsrail, katliamı rahatça yapabilsin diye, Gazzelilerin yardımına koşması muhtemel tarafları durdurmak için en büyük savaş gemilerini bölgeye sevk ettiler. Bölgedeki askeri üslerini alarma geçirdiler. Mırın kırın edenleri bile taş devrine döndürmekle tehdit ettiler.
Batı için İsrail, ölüm kalım meselesidir çünkü. İsrail'in ölüm kalımı değil elbette. Aslına bakarsanız, İsrail'i, Yahudileri günahları kadar sevmezler. Bugüne kadar Batılıların Yahudilerin başına getirdiği soykırımların, katliamların bir benzerini hiç kimse yapmış değildir nitekim. Onların derdi, büyük bir organizasyon sonucu ağır bir yenilgiye uğrattıkları, o altüst oluş sürecinde bir punduna getirip dört bir yandan kalıcı bir kuşatma altına aldıkları, beşerî ve coğrafi olarak küçük birer lokma gibi parçaladıkları ve en önemlisi dayattıkları eğitim sistemi aracılığıyla bu esareti bir zafer, bir kurtuluş, bir özgürlük, bir çağdaşlaşma olarak yutturdukları İslam dünyasının uyanma ihtimalidir. Onlar için bu tehlike o kadar ciddidir ki maskeye bile gerek duymuyorlar artık. İslam aleminin güçsüzlüğünü kalıcı hale getirmesi için görevlendirdikleri İsrail'in yaşaması bu yüzden onlar açısından ölüm kalım meselesidir. Ve bu yüzden o kadar aleni, o kadar pervasız olabiliyorlar.
Bölgede güçsüzleştirilmiş ülkeler içinde İsrail açısından tehlike oluşturabilecek ülkelerden biri hiç kuşkusuz, muazzam beşerî potansiyeliyle Türkiye'dir. Türkiye'nin, tarihi, kültürel, coğrafi ve devlet yönetme potansiyeli bu tür bir endişeye kapılmaları için yeterli bir nedendir. Ancak bu potansiyele sahip bir ülkeyi de takdir edersiniz ki boş bırakacak değillerdir. Yukarıda ümmetin parçalanmışlığını kalıcı hale getirmek, yetmedi, bu esareti zafer gibi benimsetmek için devreye soktukları yöntemlerin, tabir yerindeyse pilot bölgesi Türkiye'dir. Bunu İttihat ve Terakki iktidarından beri kesintisiz bir süreç olarak yürütüyorlar zaten.
Ama dediğim gibi coğrafi olarak küçültülmüş, siyasal olarak ablukaya alınmış olsa bile Türkiye'nin tarihinden, kültüründen kaynaklanan muazzam bir potansiyeli var ve bu potansiyel kritik anlarda kendini gösterebiliyor. Gazze olayları karşısında Türkiye'nin beşerî potansiyeli mesela İsrail ile ticari ilişkilerin kesilmesini sağlayabildi. Bu potansiyel kontrol altına alınmayacak olursa daha başka adımları da attırabileceğini en iyi batılılar bilir kuşkusuz.
Bu yüzden bir aya yakındır Diyarbekir'de masum bir kız çocuğunun, Narin'in öldürülmesini yerli işbirlikçileri aracılığıyla köpürtüp duruyorlar. Sabah akşam Gazze'de binlerce Narin'in narin bedenleri ağır bombalarla paramparça edilirken Türkiye'nin ruh köküne bağlı beşerî potansiyeli bu elim hadiseyle oyalanıyor. Bu vesileyle toplumumuzu ayakta tutan aile, aşiret, din, ahlak, namaz gibi bütün dinamikler saldırı altında tutuluyor.
Narin'in katili veya katilleri en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Ama Narin'i bahane ederek değerlerimize yönelik bu hayasızca akını da durdurmak zorundayız. Bu bizim için bir ölüm kalım meselesidir.