Dünyamızın var oluşundan beri ölümden şu ana kadar kurtulan bir canlı olmadı. “Her canlı ölümü tadacaktır” ayeti sürekli vuku buluyor. Bu sebeple ölüm yaşayan her canlı için en büyük son. Ondan daha büyük bir gerçeklik yok.
Öleceğini bilmek, her geçen günde ölüme biraz daha yaklaştığını bilmek, insan bilincini etkiliyor. Her birimiz ölüm gerçeğine bir anlam vermek zorundayız. Ölüm üzerine düşünmek insanda doğal haliyle en sık “korku” duygusu yaratıyor. Ölüme verdiğimiz anlam bu korkumuzu arttırıyor veya azaltıyor.
Ölüm korkusu anksiyetenin örtük neden mi?: Varoluşçu psikoterapist Irvin Yalom, “ölüm anksiyetesini” bir çok ruhsal rahatsızlık haliyle ilişkilendirir. Yalom danışanları kendiliğinden ölüm anksiyetesinden bahsetmese bile, belirli durumlarda ölüm anksiyetesini psikoterapi sürecinin bir parçası yapar. Bir nevi ölüm anksiyetesini bir çok sorunun arkasındaki gizli ve örtük neden olarak görür. Örtük olan bu ölüm korkusunu bilinç alanına getirip, ölüme bilinçli bir tavır getirmenin veya ölüm duygusunu işlemenin klinik değişime neden olduğunu düşünür.
Psikiyatrinin klinik pratiğinde ölüm korkusu en fazla anksiyete bozuklukları ile beraber gündeme gelir. Özellikle panik ataklar yaşandığı anda ölüm korkusu da üretir. Bir çok kişi bu korkuyu dayanılmaz bulur.
***
Sevdiğimizin ölümü bizi ölüme yakınlaştırır: Sevdiğimiz ve bağlı olduğumuz bir aile üyesinin, yakınımızın, dostumuzun ölümü biz de yas reaksiyonunu hatta bir dizi anksiyete bozukluğu türünü ve depresyonu tetikleyebilir. Psikiyatri pratiğimizde yakın birinin ölümünden sonra ruh hali değişmiş/dönüşmüş kişilerin öyküsünü dinleriz. Kaybımız içimizde bir hüzün, özlem ve yeri doldurulmaz bir boşluk duygusu oluşturur.
Sevdiğimizin ölümü bizde çok yönlü değişime neden olur. Hayat denen yaşantıya yeniden bir bakış atarız. Ölüm gerçeğinin hayatın ne kadar yakınında hatta içinde olduğunu idrak ederiz. Kendimizi kendi ölümümüz üzerine düşünürken buluruz. Sorular zihnimize üşüşür. Acaba beni nasıl bir ölüm bekliyor? Ölüm şu anda gelip beni bulsa ne olur halim? Gelen ölümü nasıl karşılarım?
Ölümle halleşmek kaçınılmaz: Ölüm gerçeğini kavrayan bir zihin, ölümle halleşmek zorunda kalır. Zihnimiz bir taraftan ölümü bizden saklamaya çalışır. Bilinçdışı zihnin derinliklerine saklar. Gündemden düşürmeye çalışır. Ama öbür taraftan da ölüm kendini bize hatırlatır. Hiç bir zihin ölüm gerçeğini kalıcı olarak gömmeyi başaramaz. Ölümü bilmek açık veya örtük bizimle beraber gezer. Ölümle halleşmek zorunludur. Bir cevabımız olmalı.
***
Ölümle halleşmenin en sağlıklı şekli, onu zihnin derinliklerine gömmeden bizle beraber taşımak ama aynı zamanda hayat yolculuğuna devam etmektir. Ölüme, anksiyete veya korku tepkisi yerine anlam verip, bilinçlilik sağlayıp, yaşam ile ölümü eş zamanlı taşıyabilmek gerekir. Bu başarıldığında ölüm bizi hayatın hazlarından veya vecd hallerinden uzaklaştıran bir engel olmaktan çıkabilir. Ancak ölümle barışık hale geldiğimizde, aynı zamanda yaşamdan anlar hale gelebiliriz.