Terörün sona ermesine yönelik ‘çözüm süreci’ yeniden gündeme oturuyor.
Adı üzerinde bu bir ‘süreç’...
Süreçler, gelecek aşamalarını kendileri belirler.
‘Şu zamanda şu, bu zamanda bu olacak’ sınırları konuşuldu, ancak görüldü ki süreç bu sınırları dikkate almıyor, kendi aşamalarını kendisi belirliyor.
Aradan geçen bir yılı aşkın sürede ‘kan dökülmemiş’ olması tek başına önemli bir sonuç. Daha önemlisi, ‘silahın bir yöntem olarak kullanılmasının gerekli ve anlamlı olmadığı’nın anlaşılmış, kabul edilmiş olması.
Süreç şimdi yeni bir ‘aşama’yı zorluyor:
Kürt anneler artık çocuklarının ‘dağa’ götürülmesine ‘kitlesel tepki’ veriyor.
Türk anneler de, dağdakilerin ‘yok edilmesini’ değil ‘inmesini’ istiyor.
Özlenen ‘duygudaşlık’ annelerden başlıyor.
Doğu ve Güneydoğu’da gençler iş için başka kentlere göç etmek yerine işin kentlerine gelmesini, kentlerinde iş kurmayı istiyor. Bölgede kurulan şirket, açılan işyeri sayısı artıyor;‘tehlikeli bölge’ algısı ‘turistik bölge’ algısına doğru değişmeye başlıyor.
***
Bu durum AK Parti iktidarını çözüm sürecini canlı ve sürdürülebilir tutmaya, CHP, MHP ve BDP/HDP’yi de buna katkı vermeye zorluyor.
PKK/Kandil’i de silahı ve ‘eylemliliği’ siyaset alanından çekmeye...
AK Parti iktidarının, bugün Diyarbakır’da yaptığı geniş katılımlı çözüm buluşması önemli. Bu mesajın somut sonuçlarını zenginleştirmek öncelikle ‘iktidar’ın, ama tüm siyasi tarafların sorumluluğu.
Kandil’in de ‘iktidarı tavize zorlama’ yöntemi olarak silah ve eylemliliği kullanmayı bırakıp, ‘siyaset’ alanının güçlenmesine destek vermesi gerekiyor.
Kandil’i buna zorlayacak olan da, ‘Kürt siyaseti’nin temsilcisi BDP/HDP...
HDP’lileşerek ‘tabela yenileyen’ BDP, taban baskısıyla politikalarını da yenilemek, Kandil’in ‘dar tutmaya’ çabaladığı siyaset alanını genişletmek zorunda.
***
Kürt halkı, ‘Eski Türkiye’nin kötü mirasına dayanan kimlik siyasetiyle yerel iktidar verdiği HDP’den, artık ‘siyasal söylem’ değil, siyasi, toplumsal, ekonomik ve çevresel sorunlarına‘çözüm’ üretmesini istiyor.
Bugüne kadar Kürtler adına ‘iktidar’a muhalefet eden Kürt siyaseti liderleri Gültan Kışanak, Ahmet Türk ve Sırrı Sakık bugün Diyarbakır, Mardin ve Ağrı’da ‘yerel iktidar’ koltuğunda oturuyor.
Gültan Başkan’ın, çocukları dağa çıkarılan anneleri toplandıkları parktan çıkarmak için ‘çevre düzenlemesi’ bahanesiyle kovmaya çalışması; Ahmet Başkan’ın, “Kimse kandırılarak dağa götürülmedi. İlgisiz aileler gidip oturma eylemi yapıyor” demesi; BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Eylem için para aldılar” karalaması; Sırrı Başkan’ın işe “Kazım Karabekir’in adını caddeden kaldırmak”la başlaması hem halktan hem de ‘zamanın ruhu’ndan kopukluk yaşadıklarını gösteriyor.
Sırrı Sakık, giyim tarzı ve şehirli üslubuyla TBMM’de ‘Milano milletvekili’ diye adlandırılırdı. Ağrı belediye başkanlığına aday gösterildiğinde “Kaybetmek için dua ediyordur” esprileri yapıldıysa da, sahaya böyle bir şey yansımadı.
Ve seçildi.
Şimdi Ağrılılar, hangi parti veya etnik kimliğe mensup olurlarsa olsunlar, ‘Sırrı Başkan’dan Ağrı’yı Milano’ya dönüştürmesini bekliyorlar.
PKK’nın kaçırdığı kızını isteyen anne Keje Aydemir’e “Kızın dağa çıkmış, niye üzülüyorsun, gurur duymalısın” demesini değil.
Keje Anne’nin “Neden gurur duyayım. Okuyup öğretmen olsa gurur duyardım” sözünü çerçeveletip masasının üzerine koymalı Sırrı Başkan...
Çözüm, gençlerin dağa çıkması ve birilerinin de onların ölümü üzerinden nutuk atmasıyla gelmedi.
‘Al-Ver’ pazarlığıyla da gelmeyecek.
Çözüm, her görüşten ‘sivil siyaset’in, her kökenden ‘halkların’ değerleri, yetenekleri, duyguları ve umutlarından “Türkiye’nin gücü”nü oluşturmasıyla gelecek.
Ne demişti Orhan Veli;
“Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük,
Kimimiz nutuk söyledik.”
Zamanın ruhu, ölmekle nutuk atmak arasında yapılacakları gösteriyor...