Yeter.
Gerçekten sıktınız.
90 yıldır Türkiye’yi parmağınızda oynatmaktan, kuklalarınıza yönettirmekten, kuklanız olmayı reddedenleri de neye uğradığını anlayana kadar yerin dibine sokmaktan bıkmadınız.
Türkiye demokrasiyle filan yönetilmiyormuş, kitaplarda yanlış yazıyor.
Türkiye’nin yönetim şekli “Gizli Elitist Dikta imiş de bize “Halkın kendi kendini yönetme biçiminde yönetilir” diye masal okutmuşlar okulda.
Dünya tarihinin en büyük bilinçaltı faşizmini bu topraklarda sessiz-sedasız yürüttünüz.
%99’un kaderine %1’in yön verdiği, %99’un ürettiği geliri %1’in pay ettiği, %99’un, %1’den arta kalanla yetinmek zorunda kaldığı tuhaf bir ülke inşa ettiniz.
Türkiye’de çoğunluğu, azınlık psikolojisiyle ve kompleksleriyle yaşamaya ittiniz.
Öyle ya, her şey sizin hakkınızdı.
Mesela denize girmek sizin hakkınızdı , bu yüzden manşet attınız “Halk plajlara akın etti vatandaş denize giremiyor” diye.
Mesela 1.lik, 2.lik hatta 3.lük bile sizin hakkınızdı. O yüzden Adana Kozan’da kompozisyon yarışmasında 1. olan Tevhide’yi başörtüsü yüzünden kürsüden indirdiniz. Garnizon komutanı görmeden inmesi gerekiyordu Tevhide’nin ve gözyaşları içindeki kıza “Olmaz, herkes izliyor” diye açıkladınız durumu. İşte derdiniz buydu, Tevhide ve onun gibiler sizin için “herkes” kapsamına girmiyordu.
Mesela halkın seçtiği adamlar işinize gelmediğinde hep aynı manşetleri attınız. O kadar kendinizden ve halkın bu numaraları sorgulamadan yutacağından emindiniz ki, yeni fikirlere bile ihtiyaç duymadınız. Nasılsa medya elinizdeydi, istediğinizi yerin dibine sokar, istediğinizi göğe çıkarırdınız.
Çok eski örnekler verdiğimi mi düşünüyorsunuz? O zaman biraz da bugüne gelelim.
Mesela Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanlığa atandığı gün, söylemediği bir söz için Prof. Dr. Ayşen Gürcan’a etmediğiniz hakaret kalmadı. Böyle bir sözün aslı, astarı var mı diye sormadınız çünkü sizin için aslı astarı olması önemli değildi. Size saldırmak için malzeme lazımdı ve saldırdınız. Sonuçta o cümlenin aslının olmadığı anlaşıldı. Ama siz özür bile dilemediniz, doğru, siz özür dileme erdemini çoktan unutmuştunuz değil mi?
Mesela bir gece oturdunuz, hedef tahtasına Cumhurbaşkanı’nın kızı Sümeyye Erdoğan’ı oturtturdunuz. Kimin kızı, kimin oğlu olduğu zerrece umrumda değil ama tarihin hiçbir döneminde kavgalar kadınları kullanacak kadar onursuzca olmamıştı. En azılı, en vahşi hayvanlar bile gidip düşmanının dişisine saldırmaz iken siz bir genç kıza saldırarak aklınızca itibarsızlaştırdınız.
Hani kadın haklarıydı? Hani kadını koruyordunuz? Kadına kalkan eller kırılırdı da dilleriniz niye bu kadar keskin, azgın ve acımasızdı?
Mesela “Gezi’ye gitmeyen ünlüler” diye listeler çıkardınız. Gezi’ye gitmeyen ünlülerden açıklama istediniz. Çünkü orada ne kadar çok ünlü yüz olursa, halkı da bu kadar çabuk kandırırdınız. Mahalle baskısının en ağırını onlara uyguladınız. Birçoğu saldırılarınıza, dayatmalarınıza dayanamayıp “Gezi’ci” pozları verdi, twit’ler atmaya mecbur kaldı.
Bu ülkenin Cumhurbaşkanının düzenlediği davetlere katılan bütün ünlüleri birkaç saat içinde sosyal medyada linç ettiniz. Bu devletin en tepesindeki makamdan gelen davet büyük bir onur olacağına, büyük bir korku oldu sanatçılar, sporcular ve iş adamları için.
Mesela insan hakları koruyuculuğunuz sadece elinde silah ya da molotof, yüzü maskeli çocuklar içindi. Onları önce sokağa saldınız, sonra mücadelenin ortasında bıraktınız, sonra da cenazesine ilk siz koştunuz. Derdiniz o çocuklar asla olmadı, Ahmet Atakan’lar, Ali İsmail’ler, Berkin Elvan’lar sizin yüzünüzden öldü. Hem ateşin ortasına atıp öldürdünüz, hem de çıkıp “Katil Devlet, Katil Erdoğan” diye sloganlar attırdınız. Öyle de güzel hazırlamıştınız ki tuzağı, devlet ya müdahale etmeyip meydanı size bırakacaktı ve böylece devleti dize getirmiş olacaktınız. Ya da müdahale edecekti, sizin arkasına saklandığınız hiçbir şeyden haberi olmayan gençler arada ezilecekti ve siz de bu sefer CNN’de canlı yayında dünyaya “Katil Devlet” diye haykıracaktınız.
Mesela bütün meseleniz insanlıktı ama Diyarbakır’da dükkanında haince katledilen Eczacı Yunus Koca için ağzınızı açıp tek kelime söylemediniz. Yunus 29 yaşındaydı. Devletine molotof atarken öldürülseydi çoktan sembolleşmiş, kahramanlaşmıştı ama memleketinde barış isteyen, kimseye kötü söz etmeyen twit’leri vardı. Size yaramazdı.
Üzerinden bir gün geçmeden, bu kez de bir doktor, Dr. Abdullah Biroğul yine Diyarbakır’da katledildi. Bağlı olduğu Türk Tabipler Odası içinde Terör ve PKK kelimelerini kullanmadan bir başsağlığı mesajı yayınladı. Tabipler odasına göre sorumlu devletti. Şaşırdık mı? Şaşırmadık.
Sizin derdiniz aslında Cumhurbaşkanlığı makamında oturan kişinin başarısı, başarısızlığı filan da değildi. Siz, 90 yıllık görünmez elitist dikta dururken, her şeyin en iyisine siz layıkken, her şeyin en iyisini siz bilirken Rize’li Ahmet kaptanın oğlunun Cumhurbaşkanı, Konya Taşkent’li Mehmet Efendi’nin öksüz oğlunun Başbakan olmasını kabullenemediniz. Tıpkı daha önce de takunyalı deyip dalga geçtiğiniz Malatya’lı Özal’ı hazmedemediğiniz gibi.
Sizin için herşey, herkes piyon, sizin için ne devletin bekâsı, ne milletin hali-ahvali önemli. Bu yüzden bu kadar gamsız, bu kadar hoyratça vurabiliyorsunuz. Koruduğunuz değerleriniz, onurlu bir duruşa sahip olmak ya da erdemli olmak gibi kaygılarınız yok.
Bu ülkenin koca bir yangın yerine dönmesinden de zerrece kaygınız yok. Uçağa binip gidebileceğiniz yerleriniz, kalacağınız evlere kadar şimdiden belli. Hemen geçersiniz bir ülkenin vatandaşlığına.
Nasılsa bu ülke ile tek bağınız banka cüzdanınız ve pasaportunuz.
Banka cüzdanınızı başka ülkedeki hesaba transfer etmek birkaç saatinizi alır.
Başka bir ülkenin vatandaşlığı içinse ön hazırlığınızı çoktan yapmışsınızdır.
Olimpos dağının çocukları Hira dağının evlatlarını asla kabullenemeyecektir.
Cemil Meriç