Bursa, Süper Lig’deki ilk 5 maçının dördünü yitirmiş, birini kazanmış; ama son 5 maçının dördünü kazanıp, ancak birini yitirmiş bir takımdı. Kendini bulmuştu. Ayrıca hafta içini maçsız geçirmişti, diriydi. Beşiktaş da son beş lig maçının dördünü kazanıp birini berabere bitirmişti. İki zorlu, özgüvenli takım kapıştı! Ama Beşiktaş iki gün önce aynı onbirle bir Avrupa Ligi maçında yıpranmıştı... Bu önemli farktı.
Ertuğrul Sağlam rakibinde beklediği yorgunluğu kullanmayı amaçladı. Bursa önde basarak, sert ikili mücadelelere girerek oynadı. Beşiktaş apaçık, yorgundu. Rakibiyle boğuşamadı. Baskı altında top çıkaramadı. Giderek daha çok top kayıpları yaptı. Doğru kararlar veremedi, kötü paslar attı. Savunmada alan daraltmayı beceremedi. İlk yarıda dört pozisyon verdi rakibine! Hücuma ender çıkabildi, şut atamadı. Kötü pasların, top kazanma yetersizliğinin, hücuma hızlı çıkamayışın ana nedeni, hem fiziksel hem düşünsel yorgunluk içinde olmaktı. Enerjisi olmayan vücutların kafaları doğru karar vermekte yetersiz kalıyor.
Geçen yıl da iki gün aralı maçlarda böyle olmuştu. Yüksek enerji isteyen peş peşe mücadelelerde Beşiktaş’ın gücü yetmiyordu.
Güneş ikinci yarıya sanatçı Sosa yerine, savaşçı Necip’le başladı. Böylece orta alanı biraz tutabilirdi. Ne var ki dün Atiba bile üst düzey çizgisinde değildi. Beşiktaş’ın oyuna ağırlık koyma isteği olsa da Bursaspor’un seyircisinden de beslenen özgüveni ile maça asılışına uzun süre set çekemedi. Ta ki Olcay, Quaresma’nın yerini alana değin! Olcay’lı Beşiktaş hücumda pas yapabilmeye başladı. Ve çok önemli bir yanını daha koydu ortaya. İçinde kendine olan bir inanç vardı. Bedeni yorulsa da o inancı yorulmazdı. İşte onunla maç sonunda yeterli ataklar yapabildi ve öncesinde beş pas olan bir Barselona golü ile kazandı!
Ve Bursaspor... Dünkü yapısı yalnız Beşiktaş’a olan hırsın ürünü değil de devamlılık gösterecek, kazanılmış bir ortalama ise Yeşil-Beyazlılar ligi sallamaya başlayacaktır.