Uzun geçmişteki sıcak, canlı, heyecanlı, rekabet iştahlı Türkiye Kupası maçları; ne yazık ki günümüzde anlam/önem/ambians açısından, sürekli gaz kaçırıyor. Buna rağmen dünkü maç, kerhen/usulen/şeklen oynanıyormuş gibi değil; öncelikli ve özellikli bir mücadele gibi başladı. Yanlış anlamayın... Özel, güzel, tempolu bir maç olmadı. Ama ciddiye alınan, geçen her dakikasının önemsendiği bir karşılaşma konumuna geldi. İlk yarıdaki, neredeyse bütün Beşiktaş ataklarında; Quaresma’nın ana prodüktör olarak imzası var. Gökhan İnler’in uzak şutu ile, Aboubakar’ın yakın mesafeden şutu dışında; diğer bütün etkinliklerde Quaresma’nın mutlak katkısı var. Ömer Şişmanoğlu’nun şutu gol olsa, asisti o yapmış olacaktı. Doğrudan içinde bulunmadığı pozisyonlarda da, o andan önceki kornerleri Quaresma atmıştı. Portekizli oyuncu, Süper Lig maçları dahil, şimdiye kadar hiçbir mücadelede bu denli sorumluluk üstlenmemişti.
***
Kalesini Fabri’ye kaptıran Tolga Zengin, yedeğe düşmesine neden olan klasik hatalarından birini daha, dün gece yine tekrarladı. Ceza sahası dışına çıkarak müdahale ettiği topu; kısa düşen ve yürek hoplatan bildik pas hatasıyla, nerdeyse rakibe kaptırıyordu. Topu Kayseri kapsa ve pozisyon boş kaleye gol olsa; artık Türkiye Kupası maçlarında da yedeğe düşerdi. Şansıyla sıyırdı.
Kayseri kapalı oynamadı ama, açık/ berrak/net ve baskılı da değildi. İlk yarıda sadece iki pozisyonu var... İkinci yarı biraz kendine geldi. Ama genel olarak, kaderine rıza gösterecek bir tevekkül içindeydi. Birçok şeyi dert edinmedi. Bu yüzden faulu az, sakatlanması az, vakit kaybı az, hakeme itirazı az bir maç oldu. Dolaylısıyla, heyecanı da biraz düşüktü.
Ne yapalım, Süper Lig maçları sanki süper mi geçiyor? Aza kanmaya alıştık.