Türk futbolunda en büyük hastalıklardan birisi, PFDK tarafından ceza verilen futbolcuların; kimileri tarafından korunma geleneğidir. Cezasının indirilmesi için, anında çabalar başlar.
En önemli taktik, “Kıyaslama” tekniğidir. Geçmiş zamanda az ceza ile sıyrılmış isimler örnek gösterilerek, son olayın da bu bazda değerlendirilmesine zemin hazırlarlar.
Kulüplerin, yöneticilerin, taraftarların ya da takım tutan medya kuruluşunun, “Suçu hafif gösterme, cezadan arındırma ya da verilmiş cezayı indirme” çabaları, en büyük sorunumuz.
Takım tutuyorsan, o takımın futbolcusu ne yaparsa yapsın, illa da desteklenmesi gerektiği kanısı yaygındır ki; kaosun/kargaşanın/çözümsüzlüğün kaynağı budur.
Bunlar sadece futbolculara yönelik yapılmıyor. Suç işleyen taraftarların gözaltına alınması durumunda, kulüp yönetiminin o kişiyi kurtarma konusundaki geleneksel çabalarıni da biliyoruz. Yöneticiler, polis merkezine gidip içerden adam çıkarırlar. Polisin bu işleme rıza göstermesi de, genel kabul gören bir alışkanlıktır. Sistem böyle yürüyor.
***
Cezalı kişilerin, maç günü karakola gidip imza atma zorunluluğu da, ciddiyetle yürütülmüyor. Karakolda bulunması gerekenlerin, maçta olduğu defalarca kanıtlandı. Bizde ceza şeklen var, fiilen yoktur.
Hak mahrumiyete alan yöneticilerin, VİP tribününe girmesi yasaktır ama; çok daha lüks sınıfına giren özel localarda oturmasına bir engel yoktur. Bu kafayla hiçbir olayı çözemezsiniz. Zaten Türkiye’de sorunlar, “Çözümsüzlük fırsatı açık kapı bırakılarak” yargı düzenine oturtulur. Başımızın bin türlü olaydan kurtulamaması bu yüzden.
***
Quaresma’nın ve Volkan Demirel’in derbi maçındaki çirkin, bayağı ve saldırgan tavırlarını hafifletmeye/kollamaya/kurtarmaya çalışanları gördükçe; insan futboldan soğuyor. Esas bu tiplerden kurtulmalıyız.
Suç ve suçlu sevici bir ülkeyiz. Utanıyorum.