Kendimi tekrarlama pahasına da olsa hemen girişe yazayım: Dünyada ‘kodu mu oturtan lider’ arayışına cevap veren bir ortam var. Pek çok ülkede o tür liderler işbaşında ve tanıma uymayanlar —sözgelimi ABD Başkanı Barack Obama ve Fransa CumhurbaşkanıFrançoise Hollande gibiler— ise zorluk çekiyorlar...
ABD’de Obama’ya yönelik eleştirilerin başında ‘liderlik yapamadığı’ tespiti geliyor... Hem Kongre’deki Demokratlara, hem ülkesine, hem de ‘hür dünya’ diye anılan ve Washington’la yakın ilişki arayışı içerisindeki ülkelere...
Liderlik zaafı yaşanan demokrasisi olgunlaşmamış ülkelerde kargaşa çıkabiliyor ve hiç istenmeyen istikametlere sürüklenildiği de oluyor... (Mısır’da ve Tayland’ta yaşananlara bu gözle de bakılabilir.)
Moda ‘sert lider’ yönünde oluştu...
Bir başka tespit de şu: Ülkesinde lider konumuna yükselmiş ‘sert tabiatlı’ yöneticiler varolan yasal çerçeveyi yeterli bulmuyor ve daha fazla yetki arayışına başlıyor. Kimi anayasal zorluklar yüzünden istediği yetkileri elde edemiyor; o zaman eldeki yetkileri aşırı kullanma eğilimine giriyorlar... Bu kategoriye uyan ülkelerde ‘otoriterleşme’ itirazları ciddi boyutlara ulaşıyor...
Dünyanın gittiği istikamet bu. Ancak liderlik ve yönetim düzeyinde böyle bir istikamete doğru yol alan dünyamız son birkaç yılda başka bir ‘yenilik’ ile de tanıştı: Sosyal medya... Görüşleri en doğal, en kestirme yoldan, en hızlı ve aracısız açıklama fırsatı sağlayan bu yenilik de kullanan bireylerin gücüne güç katıyor...
Sosyal medya kullanıcılarının, eğitimlerinin bütününü veya hiç değilse bir bölümünü, Ak Parti’nin dışa açılımı teşvik eden iktidarı döneminde almış gençler olduğunu da not düşeyim.
Güçlü liderler çağında eğitimli bireyler de artık güçlü ve bu ikisi her zaman mutlu bir beraberlik sergilemiyorlar...
Bireysel özgürlüğünü en geniş biçimde yaşayanlar liderin sertliğinden hoşlanmıyor; gerçek anlamda liderlik yapanlar da güçlü bireylerin muhalefetine hoş gözle bakmıyor...
Kendisinden geniş kitlelerin liderlik yapmasını beklediği tek adam ile o geniş kitleler içerisinde yeni teknolojiler aracılığıyla özgürce kendini ifade etme gücüne kavuşmuşlar arasındaki çatışma, lideri güçlü ve hızlı internet altyapısı bulunan hemen her ülkede hissediliyor.
Ne olacak peki?
Doğrusunu söylemem gerekirse, bu yeni olgunun en az çatışmayla atlatılabileceğini ve başka ülkelere de örnek teşkil edebilecek bir birlikte yaşama modeli ortaya çıkarabileceğini düşündüğüm Türkiye (idi)... “İdi” dememe bakmayın, bu alanda hâlâ en şanslı gördüğüm ülkelerin başlarında yer alıyor Türkiye.
O şansı kaçırır gibi olmamız, daha çok bizim dahlimiz olmaksızın etrafımızda meydana gelen gelişmeler sebebiyledir: Avrupa’da ekonomik kriz çıkması... ‘Arap baharı’ sonrası tablosunun Batı tarafından ‘tehdit’ olarak algılanması; Libya ve Suriye’nin süreç dışına itilip Mısır’ın darbeyle 2005-öncesine dönmesi... Suriye iç savaşı ve sınırlarımıza dayanan bir milyona yakın mülteci... ABD’nin ‘âdil bir hakem’ konumundan uzaklaşması...
Böyle bir global ortamda özgüven kaybı yaşanmaması imkânsızdır. 2007 sonrasına özgüvenle girilebilseydi, Türkiye, gerçek anlamda bir ‘model ülke’ haline dönüşebilirdi.
Sözü fazla uzatmayayım: Hâlâ fırsat kaçmış değil... İki taraflı sâkinleşmemiz ve atılacak her adımdan önce biraz daha fazla düşünmemiz gerekiyor...