Ben dün International Herald Tribune’de (IHT) okudum Tim Arango’nun Türkiye’yle ilgili yazısını; New York Times (NYT) okuru Amerikalılar, muhtemelen bir gün önce, gazetenin çok sattığı pazar günü, okumuş olmalı. Okumuş ve “Nasıl bir ülke bu?” diye düşünmüşlerdir...
Yazı Alişan Şanlı adlı militanın Ankara’daki ABD Büyükelçiliği’ne düzenlediği bombalı saldırıya anlam kazandırmaya çalışıyor. Politik şiddetin 1980 öncesinden miras olduğu tezini işliyor; “Son on yılda kaydedilen istikrara ve ekonomik refaha rağmen mazisi ülkenin peşini bırakmıyor” diyor...
Desin, demesinin hiçbir mahzuru yok. Yalnız haberin bir yerinde, Türkiye’deki basın özgürlüğünün durumuna geliniyor ve bildik söylem kendini dışa vuruyor: “Türkiye dünyanın en fazla gazeteciyi hapse tıkan ülkesidir; Çin ve İran’dan bile fazla...”
Şaşılacak bir durum yok aslında; bu tür haberlerde kullanılması klişe haline dönüşmüş bir tespit tekrarlanıyor. Artık dünya basını, Türkiye’nin havasından, suyundan, kebabından bile bahsediyor olsa, o klişeyi haberin bir yerine mutlaka yerleştiriyor.
Klişeler bir değil, iki. İkincisi de, cezaevlerindeki subaylar konusu... Tutuklu subayların bir bölümünün bizzat Tayyip Erdoğan’ın mesai arkadaşı olduğu hatırlatılıp durumun garipliğine mutlaka dikkat çekiliyor...
Hayli zaman oluyor; ülkemizin Avrupa Birliği ile ilişkilerinden sorumlu bakanıyla gittiğim bir kuzey ülkesinde, yabancılarla biraraya gelinecek toplantı öncesi sohbet edilirken, “Cezaevlerindeki gazeteciler konusu karşınıza çıkacak, buralarda en fazla konuşulan konu bu” demiştim. Büyükelçinin, yüzüme, “Hay Allah razı olsun” diyen gözlerle baktığını hatırlıyorum. Konuşması sonrasında bakana en çok soru o konuda gelmişti.
O sırada ‘cezaevindeki gazeteciler’ konusu, henüz KCK operasyonu başlamamış ve sayı birdenbire 100’lere tırmanmamış olduğu için, bir-iki gazetecinin ismi üzerinden yürütülüyordu ve etkisi sınırlıydı. KCK operasyonuyla tutuklanan Özgür Gündem, Evrensel gibi gazetelerin mensuplarıyla iş iyice çığırından çıktı.
Türkiye’yi yurtdışında temsil edenlerin, ülkemizin dostlarının işini hayli zorlaştırıyor bu durum. Ülkemize yatırım kararlarını etkiliyor. Turizm amaçlı gezilere hevesi öldürüyor. Eskiden biri yazar, diğerleri sessiz kalırdı, şimdilerde Türkiye konulu haber veya yazıları ‘klişesiz’ yazanları taşa tutuyorlar...
NYT/IHT’da çıkan yazı onlardan biri işte. Dün burada aktardığım ABD-merkezli Türkiye övgüleri artık birer istisna olmaya başladı. Ülkemizi övmeye kalkanı, yapılanlara hayranlık bildireni lâfla dövüyorlar; “Ama Türkiye’de gazeteciler hapiste” sözleriyle...
“Efendim, bizde yargı bağımsız...” türü savunmalara kulak asan yok. İktidarın ‘güç’ kullanmayı bilmesi, özellikle Tayyip Bey’in olan-biten her şeyden haberinin olduğu görüntüsü, haksız hücumlara karşı çıkanların elini kolunu bağlıyor...
Geçtiğimiz on gün içerisinde meydana gelen ve çoğu kişinin anlamakta zorlandığı bazı çıkışları, jestleri, karargâhta yapılan bir değerlendirmenin sonucu olarak görüyorum. Hükümet revizyonunu ve yeni atanan bakanların kimliklerini bile aynı karargâh değerlendirmesine bağlıyorum...
Bazılarının anlamakta zorlandıkları şu: Hiçbir siyasi kadro olağanüstü çabalarla gerçekleştirilmiş ve büyük çapta başarıya ulaştırılmış atılımların bir çırpıda gözden düşmesine izin vermez. Övgü almayı beklediği özgürlükler alanında Türkiye’nin ayıplı gösterilmesine müsamaha etmez. Dahası, kendisinin dışarıda hesaba çekilmesine sebep olan olayları yeniden gözden geçirip birilerinin oyununa gelip gelmediğini sorgulamaya başlar...
Karargâh değerlendirmesiyle bunun yapıldığını ve kendileri müdahil olmadan meydana gelmiş yanlış görüntüleri ortadan kaldırmaya karar verildiğini sanıyorum. Birbiri ardına Meclis’e sevk edilen ‘yargı paketleri’ yasalaşır yasalaşmaz ‘cezaevinde gazeteci’ kalmayabilir... Ağır hasta tutuklulardan başlayarak ‘intikamcı davranıldığı’ görüntüsünü tersine çevirecek türlü girişimler yapılabilir...
“Yazayım mı yazmayayım mı?” diye çok düşündüğüm bir ek tahminim de var. Yazıyorum: Tayyip Bey etrafında da ‘büyük oyunun aktörleri’ni arıyor ve ortaya çıkaracak testler yapıyor olabilir...