*İstanbul'dan Ertuğrul Efendioğlu isimli okuyucu da yine Cuma günkü yazımdaki bir noktaya takılmış, yine İran'la ilgili.. Diyor ki bu okuyucumuz: '... 'Zengezur Koridoru'nun açılması halinde, 'Ermenistan'la olan sınırının tamamen kapanacağını ve herhalde, 'Ermenistan'ın dünyaya açılan tek kapısı' olmanın diplomatik açıdan kendisine sağladığı faydaları yitireceğini düşünen İran... ' şeklindeki yorumunuz ilgimi çekti.. Yani, 'Ermenistan'ın bugün dünyaya, İran'dan başka bir açılma kapısı yok mu? Haritalara biraz kabataslak bakıyoruz, ve de Kafkasya'da küçük küçük devletçikler kurulunca, sınırlar da haritalarda pek dikkatimi çekmemiş.. Günlük heyecanlar dışında, Azerbaycan ve İran konusunda çok az şey biliyoruz.. Aydınlatıcı bilgiler verebilir misiniz?
--Evet, bu okuyucunun dikkatini çeken nokta, daha bir çok okuyucunun da dikkatini çekmiş..
Belirtmeye çalışalım ki, Ermenistan'ın batısındaki Türkiye'nin sınır kapıları, mâlûm; Azerbaycan'daki ermeni işgallerinden dolayı ve şimdi de, Azerbaycan'ın toprak bütünlüğünü tanıdığını kabul eden bir barış andlaşması imzalamadıkça, üzerine kapalı.. Doğusu da, Azerbaycan.. Kuzeyi ise, Gürcistan.. Onunla da komşuluk ilişkileri problemli.. Bu durumda, güneyinde yer alan ve dünyaya açılabileceği tek ülke, 45 km. uzunluğunda bir ortak sınırının olduğu İran.. Yani, İran sınırı, onlar için nefes borusu.. Ve, Ermenistan hükûmeti ve halkı da, 'diaspora'daki, özellikle Amerika ve Fransa'daki ermeni şovenistlerinin destek ve tahriklerinin elinde oyuncak..
Avrupa ve Amerika ile diplomatik ilişkileri, İslam İnkılabı Hareketi'yle Şah'ın devrildiği 1979 başından beri diplomatik ve ekonomik kuşatma altında tutulan İran da, Ermenistan'la olan bu tek kapının açık kalmasını kendisi için bir 'koz'a çevirdi denilebilir. Çünkü, dünyadaki güçlü 'ermeni diasporası' ve onları himaye eden devletler, İran'a baskı siyasetlerinin daha da şiddetlenmesi halinde, Ermenistan'ın tamamen 'nefes alamaz' hale geleceğinden endişe ediyor.. Hele de, 'Doğu Hristiyanlığının Kafkaslar'daki kahraman temsilcisi ve bekçisi' olarak selâmlanan Ermenistan'ı korumak için, İran'a yapılan baskılar nispeten frenletiliyor..
Açıktır ki, her devlet de, önce kendi varlığını korumak için öngördüğü maslahat ve menfaatlerini ön planda tutar. Bu durum, canlı varlıkların hepsinin canında ilâhî bir kodlamayla var olan 'nefsin korunması' içgüdüsünün tabiî neticesi.. Her devlet veya halk topluluğu ya da kişiler, ideolojilerini veya halklarının aslî değerlerini de bu aslî etkene göre yorumlamaya çalışır.
Bu arada, Türkiye özellikle de, işgal ve saldırılarına son vermedikleri müddetçe, kendi sınırlarındaki engelleri sürdüreceğini söylese bile, Ermenistan'a, yine de insanî yardım ediyor ve Türkiye'de izinsiz çalışan Ermenilerin sayısının 200 bine yakın olduğu belirtiliyor. Onlar Türkiye'de kazandıklarıyla Ermenistan'daki ailelerine yardımcı olmaya çalışıyorlar. Çünkü, Ermenistan, çok fakir bir ülke.. Batı dünyasındaki Ermeniler ise, genel olarak çok zengin ve bulundukları ülkelerin kamuoyunu etkileyecek propaganda güçlerine de sahipler ve Ermenistan devletini ve halkını onlar ve efendileri ayakta tutuyor.
Türkiye, Ermenistan'ın Karabağ'ı işgal ettiği yıllardan beri, 'o işgale son vermedikçe sana kara sınırımı da, hava sahasını da açmam' diyordu. Ve dediğini de yaptı, on yıllar boyu.. Eğer Türkiye sınır açılacak olsa, Ermenistan dünyaya, hele de Trabzon limanı aracılığıyla dünya denizlerine ulaşacak..
Bu durumda, Amerikan ve Batı kamuoylarını İran konusunda frenleyecek güç odakları ortadan kalktığında, İran da kendi üzerinin baskının artabileceğini de düşünüyor..
Elbette, İran'ın, Azerbaycan'a soğuk ve hattâ düşmanca davranmasının sebebi bu değil.. Bugünkü Azerbaycan Cumhuriyeti toprakları üzerinde asırlarca hükmetmiş olan İran, halkın belki yüzde 80-85'inin Şii Müslüman olduğunu düşünüyor. Böyle olunca, İran, Azerbaycan'dan, Şii halkının, İran'daki en üst dinî otoriteye, yani bugünkü durumda, Âyetullah Seyyid Ali Khameneî'ye bey'at etmesini bekliyor. Ama, Azerbaycan Cumhuriyeti, o konuda oralı olmuyor.. Bunda, elbette 75 yıl komünist bir hükûmet sistemi altında yaşamalarının da rolü var.. Nitekim, Türkiye'nin 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, 'Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra, serbest kalacak Müslüman halklarının iradesinden İslamî esaslara dayalı devlet modellerini isteyenler çıkmayacak mıdır?' şeklindeki bir suale, gayet net olarak, 'Merak etmeyin, oralarda laiklik tehlikeye düşmez, çünkü komünizm, onların o taleplerini yok etti..' demişti.
Kaldı ki, Azerbaycan Cumhuriyeti bağımsız devlet olarak ortaya çıkınca, İran'dan 'Şii- Müslüman tebliğci'ler, Azerbaycan'a gidip, komünizmden yeni kurtulan halkı, geçmişteki inançlarıyla tanıştırmaya ağırlık vermeye başlayınca, Haydar Aliyev'den önceki Azerbaycan Devlet Başkanı olan Ebulfazl Elçibey, gayet net olarak, 'Kafamızı kızdırmasınlar, şaman oluruz..' gibi laflar bile edebilmişti. Keza, Turgut Özal da, Azerbaycan konusuna, 'Onlar Şii, biz sünnîyiz ..' sözleriyle bakmıştı, henüz 32 sene öncelerde..
*
Ayrıca, İran Azerbaycan'ı ile, Azerbaycan Cumhuriyeti'ni birleştirip, İran'dan ayırmaya çalışan ve bu konuda başta Amerika olmak üzere bazı dış kaynaklardan destek alan kavmiyetçi eğilimli unsurların çabaları da, İran'ı fars ve, Türk etnik unsurları belki birbirlerine yakın büyüklükte kitlelerdir, Azerbaycan ve Fars eyaletleri vardı.. Ama, bunu dışında, Kürdistan eyaleti, kezâ, (Arab) Khuzistan eyaleti ve de, güneydoğu İran'da (belûc etnisitesinin yaşadığı) Belûcistan eyaleti de vardır. Türkmenistan sınırının İran tarafında da Türkmen Sahrası denilen bir bölge vardır ve daha küçük etnik kitleleri olan bölgeler de vardır.. Ve, emperyal güçler bu etnik farklılıkları ayrışma ve kopmalarla sonuçlandırmak istiyor. Nitekim, Türkiye'nin yardımıyla 3 sene önce, Karabağ zaferi kazanılınca, İran'ın 'Türk etnisitesi'nin yoğun olduğu şehirlerinde, büyük kitlelerin gece karanlığında pençelerini açıp, 'Azerbaycaaan bir olsun, istemeyen kör olsunnnn..' diye türkçe sevinç çığlıkları atışlarından, İran devleti herhalde hoşnud olmamıştı. Ancak orada bir ikilem de, şu ki, İran Devletinin başındaki en üst otorite olan Âyetullah Seyyid Ali Khameneî de bir Tebriz'in güneyindeki Khameneh kasabasındandır..
Yani, denilebilir ki, İran devletini bugün ayakta tutan, resmî siyaset ise, 'şiî İslam' anlayışı üzerine kuruludur ve halkın birliğini temelde İslam çerçevesinde şekillendirmeye çalışıyor.. (Ehl-i Sünnet mezheplerinin hukukunun, İran İslâm Cumhuriyeti Anayasası'nda teminat altına alındığı'nı da belirtelim.) Bu kadar izah sanırım, yeterlidir.
*