Okullar açılalı neredeyse 1,5 ay oldu. 4+4+4 sistemi nedeniyle bu yıl birinci sınıflar okuma-yazmaya ikinci dönem geçeceklermiş. Anlayacağınız henüz hiçbir sınıfta bir tek harf bile öğretilmiyor. Öğrenciler çizgiler çiziyor, resimler yapıyor, okumaya-yazmaya hazırlanıyor. Fakat verilen ödevlere bakıyorum da, öğrenciler daha okuma-yazmaya geçmeden test çözmeye başlıyorlar. Yani henüz ‘a’ harfini öğrenmeden ‘a’ şıkkını, ‘b’ şıkkını öğreniyorlar.
Test daha hızlı olmayı gerektiriyor. Birkaç saniye içinde hangi şık doğru cevabı içeriyor, bilmek zorundasınız. Yarış ilk yıldan itibaren başlıyor. Çocuklar bilgili ve hızlı olmak zorundalar. Vakit kaybetmemeliler, hedefe doğru hızlı koşmalılar. Çünkü eğitimin her aşamasında sınav var. Ortaokul için, lise için, üniversite için ve sonrasında iş için durmaksızın çalışmalılar.
Keyfini aldığınız sizindir
İrlandalı ödüllü yazar ve senarist Frank Cottrell Boyce ise böyle düşünmüyor. Boyce, yapay bir hedef için, yani salt başarılı olmak için teste dayalı bir eğitimin öğrencileri başarılı değil, başarısız yaptığını söylüyor. Aynı zamanda Liverpool Hope Üniversitesi’nde profesör olan Boyce, öğrenmede ve hayatta başarının sırrını “keyif alarak okumak” olarak tanımlıyor. “Eğer öğrenirken keyif alıyorsanız o ömür boyu sizinle kalır” diyor.(*)
Aslında Boyce’un teorisini bizler üniversitelerimizde her gün test ediyoruz ve ne kadar haklı olduğunu görebiliyoruz. Üniversitelere çok sayıda testi başararak ve hatırı sayılır puanlarla gelen öğrencilerin en temel edebi ve felsefi metinlerden dahi haberdar olmaması biz öğretim üyelerini şaşırtıyor.
Bırakınız fen bilimlerindeki öğrencileri Felsefe, Uluslararası İlişkiler ve Tarih gibi bölümleri kazanan öğrencilerin dahi okuma alışkanlığı inanılmayacak derecede düşük. Konuları teste dönük olmak kaydıyla çabuk öğreniyorlar, ancak hem çabuk unutuyorlar, hem de kavramlar arasında yeterince yaratıcı (creative) bağlantılar kuramıyorlar. Sosyal bilimlerin en temel kavramlarından bile habersiz bu gençler önlerine test koyduğunuzda ise adeta bir bilgisayar gibi davranıyorlar.
Test-beyinli öğretmenler
İşin kötü tarafı, yakın bir zamana kadar sadece öğrenciler böyle iken, hastalık artık öğretmenlere de sıçradı. Test-beyinli öğrenciler mezun oldular ve test-beyinli öğretmenlere dönüştüler. Anlayacağınız yangın tüm eğitim sistemini sarıyor ve yakında eğitimin her kademesinde okuduğundan zevk almayan, sadece önüne konulan testleri en kısa zamanda bitirmeye göre programlanmış kişiler belirecek.
Elbette test de önemli bir eğitim aracı. Ancak test eğitimin tamamı haline getirildiğinde yararının ötesinde zararlar veriyor.
Ailelerin başarı kaygısını anlamak da kolay. Ancak etrafımıza baktığımızda gerçek anlamda başarılı kişilerin test sisteminin ürünü olmadığını, asıl başarının eğitiminden keyif almış kişiler arasından çıktığını görebiliyoruz.
Keyif ile hedef ve disiplin arasında iyi bir denge kurmamız gerekiyor. Bunun için öğretmen ve eğitim sistemini düzenleyenlere önemli roller düşüyor. Çocukların eğitimlerinden keyif almasında anahtar aktörlerden biri de aileler. Aileler çocuklarını “daha çok test çöz, ödevlerini yap” sözleriyle sonu gelmez bir baskı altına almak yerine, örneğin birlikte okuma ve öğrenme saatleri düzenleyebilirler.
Keyifli okumalar dileğiyle, tüm okurlarımızın Kurban Bayramı’nı tebrik ediyorum.
(*) ‘Frank Cottrell Boyce: Schools Risk Putting Children off Reading Forever’, The Guardian, 26 October 2012.