Son zamanlarda başdöndürüyor gelişmeler. Başı olanı döndürüyor da olmayanı ise yürütüyor ayaklar. Mısır, Nil’e ihanet ettikçe, Firavun’un ‘sisi’ gökleri kapatmaya çalıştıkça, Adeviye’de ‘Rabia’nın gölgesinde ‘saf olup’ oruçlar tutuluyor, kurşunlar yağdıkça, müslüman halkın göz yağmurları da imdada yetişiyor. Gerçekten de tarihi zamanlar yaşıyoruz, ‘karınca’ hem yoluna devam ediyor, hem de yakılan ateşe o söndürücü damlasını ulaştırmaya çalışıyor. Kardeş halkla ‘kaderdenk’ noktamız bu... Taraflar belirleniyor, hem de ortadan ikiye keskince... Ama ne olursa olsun, bunların hepsi strateji...
Yazılı olanı anlamak için okuma bilmek gerek. Okuma bilmeyenler ise uzak dursun ki, Diyojen’in gölgelik lafı ona yönelmesin. İşte, strateji de bir okuma işidir. Mevcuda karşı ne yapabileceğini düşünmek değil, olmadan önce bir şeyleri sezmek/bilmek ve ona göre taktik belirlemek işidir. Karşının taksisinin şu anki stratejisi gündelik meşgalelerle zihinleri ve aksiyonları işgal etmek, daha büyükleri için zaman kazanmak. Bunlar hep o ölümcül darbeyi vurmak için... Yani aslına baktığınızda ‘darbe yapıyormuş gibi çek panpa’ derken, asıl darbeyi vurmaya hazırlanıyorlar. Büyük Türkiye’nin son zamanlarda yakaladığı başarı, birçok ülke ve bölge ile sürdürdüğü sıcak ‘iyilik’ ilişkisi bu darbeci zevatın ‘kötülük’ iştihasını kabarttı. Araplar, Balkanlar, Mısır, Somali, Afganlar, bir kısım Latinler, tarih ötesi dost Pakistanlılar vs ile sürdürülen bu sıcak ilişkiden kaynaklanan rüzgarlar ‘hakim argümanı’ üşüttü tabi. Buz gibi oldular. Sıcak ile ilişkisi ezelden soğuk olan bu haytalar, üstelik bizim haytaları da tuttular. ABD’de aktif olmaya başladılar, kongrede Büyük Türkiye aleyhine serzendiler, kampanyalar yaptılar, halen de yapıyorlar. Dirsek temasında bulundukları ve İsrail ile ilişkilerin bozulmasını fırsat bilen ABD’nin en etkili Musevi grupları da birçok kongre üyesinin Türkiye karşısında durmasını ve konuşmasını sağladı. Büyükelçilikler, konsolosluklar önünde eylem yaptılar. Hani dedik ya, ortadan tam ikiye bölündü diye, zaten olmayan birlik havamız. Bu birlik havasını zamanında peşinden koştuğumuz tarafgirlik, kendinden olanı bile kabul etmeme benliğimiz yaptı. Strateji kendini burada gösteriyor, böl-parçala, devamında yönetmek nasıl gelir o belli. Okuyabilen görür.
Savunma mı yoksa hücum mu?
Şimdi ise önümüzde göz göre göre gelen 2015 tarihi var. Olmadan önce görmemiz lazım durumu... Sözde Ermeni soykırımının ‘anniversary’si. O mahut ‘diaspora’ çok önceden kolları sıvadı. Anma değil ‘kutlama’ jargonuyla hem de. Hazırlıkları gerçekten de çok büyük. Özde Çanakkale Destanı’nın 100. ‘anma’ yılı da aynı zamanda 2015. Bizdeki hazırlıklar ne alemde? Yine savunma mı, yoksa hücum mu? Okumayı bilen bilir. ABD ile Gümrük Birliği (TTIP) konusunda bu diaspora Kongre üyelerindeki nüfuzlarını çok da keskin ve bilenmiş bir şekilde kullanacaklar. Bu şer aynı zamanda hayra nasıl döner sebeplerin dairesinde?
Devlet olarak, sıcak ilişki kurduğumuz milletlerin ABD’deki varlıklarıyla, büyükelçilikler, konsoluklarıyla vb daha yakın temas kurmalıyız. Bu bir anda elimizi ‘4-5 kat’ güçlendirecektir. ABD’de profesyonel ‘PR’ şirketleriyle birlikte, Büyük Türkiye’nin, ABD için her açıdan ne denli vazgeçilmez bir argüman olduğunu her şehirde, her eyalette, en ufak bir yerleşim yerinde bile anlatacak kampanyalar yapılmalı. Hükümetin, özellikle gezi parkı sarmalıyla seçim yapmaya zorlanan ‘Türk-Amerikan dernekleri’yle ile irtibata geçip, onlarla yakın ilişkilerde olmalı, destek olmalı, diyalog kurmalıdır. Yoksa halihazırdaki uçurum iyice büyüyecek. Yaratıcı PR çalışmaları bu anlamda hemen gündeme alınmalı, ‘Hollywood ve creative’ endüstrisinin diaspora ile yakın ilişkisini göz önüne alacak olursak, devletimiz bu 100. yıl kavşağını ‘entertainment’ kuralları gereği tüm varlığıyla ele alarak keskin de olsa geçmeli.Türkiye artık ‘digital bilge’ olduğunu göstermeli. ‘İyi ile kötünün’ kadim savaşında safları sıklaştıralım. ‘Andolsun o saf bağlayıp duranlara’...
Bugün ‘Ramazan on’. Mağfiret dilimi. ‘Allah’ım, Dünyada bize iyilik ver. Âhirette iyilik ver. Ve ateş azabından koru.” (Bakara, 2/201)
Bazı şeylere karşıyım
‘Diaspora’ kelimesine karşıyım. Yerinden yurdundan uzakta tahakküm mü olur ey azınlık, dünyayı vatansız olarak terkedeceksin, peki, gerçek makamda ne diyeceksin arkadaş!
‘General Sisi’ye karşıyım. 28 Şubat’taki bizim Sisi’yi hatırlatıyor. Hz. Lut’a ve misafirlerine selam olsun.
‘CAS mahkemesine’ karşıyım. 2 senedir çok kastık, yeter artık. Bu kabak tadı orucu bozar mı acaba? Fetvasever hocalar?