Yurtdışındaki Türk okulları konusunda endişe taşıyan tek kişi ben değilmişim. Mustafa Akyol’un çok atıfta bulunulan Star’daki ‘dostane eleştiri’ yazısından sonra Emre Aköz de Sabah’ta endişesini okurlarıyla paylaştı. Türkiye’nin dışarıda en görünen etkinliği, Anadolu insanının büyük fedakârlıklarının mahsulü olan okullar...
Bir dostum anlattı: İstanbul Ticaret Odası (İTO) heyeti olarak Arjantin’e gittiklerinde tanışmışlar okullarla... Bizim coğrafyadan oralara göçmüş Ermeni ve Musevi azınlıklar, çocukları için, özellikle Türk okullarını tercih etmekteymiş...
Dostum, “Bizimle Türkçe konuşan Arjantinli çocuklar gönlümüzü çaldı” dedi.
Eminim, yurtdışına çıkmış herkesin benzer izlenimleri vardır. 100’ün üzerinde ülkede gönderinde Türk bayrağı dalgalanan okullar bulunuyor...
Çatışmacı ortam, hiç kuşkum yok, o ülkelerde alarm zilleri çaldırıyordur...
Geçenlerde New York’ta bir restoranda karşıma çıkan Özbek garson Anadolu Türkçesi ile bizlere hitap etti. Türk okulundan mezunmuş. “Ben şanslıyım” dedi genç... Özbekistan, 2000 yılında, kendine özel sebeplerle, Türk okullarını kapatmadan önce mezun olmuş...
Rusya okullara iyi gözle bakmayan ülkelerden; Vladimir Putin, nazı geçen devlet başkanlarına, sürekli “Kapatın şu okulları” aklını verip duruyor... Sebebi, faaliyet gösterdikleri ülkelerde siyasete çok yakın durmaları... Okulların yöneticileri “Bizim siyasetle ilgimiz yok” diyorlardı yakın zamana kadar; Türkiye’yi temsil eden diplomatlar ile temas için o ülkelere giden siyasiler de okullara kefil oluyorlardı...
Okullar çevresinde oluşan hareketlilik işadamlarımıza da yarıyordu, Emre Aköz’ün işaret ettiği gibi...
Uygur Kocabaşoğlu’nun ‘Türkiye’deki Amerika’ adlı eseri, yıllar önce okuduğumda, Cumhuriyet öncesinde, Anadolu’yu hallaç pamuğu gibi atan misyoner ağının en önemli unsuru olan Amerikan okulları gerçeğini tanımama yol açmıştı. Osmanlı’nın Anadolu ve Ortadoğu’ya uzanan sınırları içerisinde, 1900 yılı öncesinde, öğretmenlerinin çoğu ‘misyoner’ olan 21 Amerikan okulu faaliyetteydi.
Bugün ancak birkaçı, onlar da milli eğitim sistemimiz içerisinde, varlığını sürdürüyor o okulların...
Demem o ki, okul açmak olağanüstü zor, açılmış okulların kapanması ise çok kolaydır. Yabancı ülkelerde ancak müsamahayla faaliyet gösteren Türk okulları, arkasından devlet desteği çekilirse, kolayca ayakta kalamaz; destek olmadan da ayakta kalabilecekleri de, Türkiye’deki son gelişmelere bakıp, evsahibi ülkenin yöneticileri istemeyebilir...
Çatışmacı ortamın ilk kurbanının yurtdışındaki Türk okulları olmasından cidden endişe ediyorum...
“Tamam kardeşim de” dedi konuyu müzakere ettiğimiz ortamdan bir dost, “Sen bu endişeyi taşıyorsun da, o okulları tırnaklarıyla inşa eden, evini ihmal etme pahasına donatan, hastalık derecesinde üzerine titizlenenler neden seni endişeye sevkeden gerçeği görmezler?”
Sorunun cevabını ben bilmiyorum.
Hükümetin ‘paralel devlet’ teşhisi eşliğinde yürüttüğü yeni yaklaşım çatışmaya yol açtı. Genel havası itibariyle bir ‘meydan savaşı’ süregidiyor. Geçmişinde devletle takışmaya hiç yanaşmamış bir câmia dört koldan taarruzlarını sürdürüyor; en cerbezeli savaşanlar ise, medyalarında köşe tutmuş Câmia-dışı yazarlar...
Ne yalan söyleyeyim, onları okurken çok şaşırıyorum. İçeride ve dışarıda bugüne kadar kaydedilmiş hizmet başarılarında hiçbir dahli bulunmamış, bir taşın üzerine ötekini koymamışlar, ama sonunda taş üstünde taş kalmayacağı ilk günden belli bir kavgada cazgırlık yapıyorlar...
Herhalde enkazın altında nasıl olsa başkalarının kalacağını düşünerek...
Elini taşın altına koymuş, varını yorunu hizmete vakfetmiş niceleri ise, emeklerinin heba olacağına şimdiden yanıyorlar...
Çevremdeki niceleri hiç değilse o durumda... Yüzlerine baktığımda o insanların, şimdi ortaya çıkan tabloyu bir türlü içlerine sindiremediklerini görüyorum.
Beni niye ilgilendiriyor? Taş taş üstüne konulurken ben de taş taşıyanlardandım, bu bir... Daha önemlisi, içine girdiğim her ortamda, yürekleri yanık insanlar etrafımı çevirip “Neden bir şey yapmıyorsunuz?” diye soruyorlar.
Daha ne yapabilirim ki...