Son günlerde teröristi anlama, yani empati işini iyice abarttık. Öyle ki ‘yufka yürekliliği’ okul yakan teröristi anlamaya kadar götürdük. Baksanıza Radikal’den Koray Çalışkan“Kürtlere kültürel şiddet uygulanıyor”başlıklı önceki günkü yazısında okul yakma eylemlerini Kürtlerin çocukluk döneminde yaşadığı şiddete ve kötü muameleye bağlıyor. Kürtler okula giderken Türk arkadaşları ve öğretmenleri tarafından fazla hırpalandığı için, bir de ana dillerinde eğitim alamadıkları için okulları yakıyorlarmış.
Şöyle diyor Çalışkan:
“Söylemesi kolay. Kınaması daha da basit. Okullara saldıran PKK’yı kınıyorum. Hadi ben de söyleyeyim. Hatta hep beraber ve solo haykıralım. Terörizme lanet okuyalım. Mesele sipariş tepki değil mi, hemen arz edelim. Ancak bir şeyi unutmadan. Kürt çocuklara her gün kültürel şiddet uygularken, anadillerinde eğitim vermeyerek onları sınıf altı pozisyonlara iterken, sırf milli ihtiraslarımız yüzünden okulu kültürel asimilasyon aracı olarak kullanırken, o binaya öfkeyi elimizde körük bir güzel harlarken, hangi yüzle Anter’lerin bir gün büyüyüp o binalara taş atmayacağından emin olabiliriz?..”
Koray Çalışkan’ın insancıllığına, vicdanlılığına, temiz kalpliliğine şapka çıkarıyorum. Eminim yolda yürürken karıncayı bile incitmemeye çalışıyordur, kimbilir belki de karıncalara bir şey olmasın diye ayakkabısına uyarıcı çanlar bile takmış olabilir. Çünkü böylesine yüksek bir empati yeteneği çok kişide bulunmaz.
Beyler bayanlar PKK bugün okulları yakıyor, okulları. Son bir ayda tam 23 okul yakılmış... Okulları diyorum, okulları. Okul yakan bir örgütten bahsediyoruz burada. O okullar ki devletten çok minik Kürt çocuklarının ümit kapısı, geleceği. Bilemiyorum ne dediğimi anlatabilmek için kaç kez tekrar etmeliyim, o-k-u-l diyorum o-k-u-l.
Büyük bir fark var
Okulları öfkeli Kürt öğrenciler veya öfke patlaması yaşayan Kürt ahali yakmıyor. Okulları yaktıran bir terör örgütünün saçları kırlaşmış yöneticileri. Yani okulların yakılmasının nedeni Kürt çocuklarının kültürel asimilasyona duyduğu öfke veya devletten gördükleri baskıya gösterdikleri tepki değil. Ortada örgütlü ve bilinçli bir kampanya var ve bu kampanya yurt dışından, Kandil’den planlanıyor ve Koray Çalışkan’ın İzmir’deki okulunda yıllar önce yaşananlarla da hiçbir ilgisi yok. Ayrıca ilgisi olsa ne olacak ki? Her olayın nedeni vardır. Nedensiz gibi görünen eylemlerde bile mutlaka psikolojik veya sosyal bir neden bulabilirsiniz. Ancak işlediğiniz suçun nedeninin olması sizi haklı çıkarmaz, eyleminizi meşrulaştırmaz. Hatta mağduriyetleriniz, yaşadığınız haksızlıklar dahi size mağduriyetler yaşatma, suç işleme hakkını vermez. Yoksa herkesin yaşanmışlıkları vardır, herkesin şiddete başvurmak için bulabileceği kendince haklı gerekçeler vardır. Yani suçlu ile suçsuz arasında büyük bir fark vardır. Suçlu ile suçsuz arasındaki fark birinin işlediği suçları için gerekçelerinin bulunması, diğerinin ise gerekçelerinin bulunmaması değildir. Suç işleyen sebep ne olursa olsun alacağı cezayı hak eder, suç işlemeyen ise temiz ve onurlu bir vatandaş olarak yaşamını sürdürür. Kısacası terörist için ağlama işini fazla abartmayın. Ağlamayı kısa kesin ve karşınızdaki kötülüğü görün ve gereğini yapın. Eğer sizler empatiyi biraz daha ileri götürecek olursanız suçu meşrulaştırma, hatta teşvik etme noktasına geleceksiniz, belki de çoktan o noktayı geçtiniz.
Çobanın oyu
Bu arada İstanbul Barosu başkanlık seçimleri tamamlandı ve en büyük vaadi Ergenekon ve Balyoz gibi davaların sanıklarını sahiplenmek ve savunmasını anadilde yapmaya karşı çıkmak olan; eylem ve söylemleriyle baroyu ‘darbeci baro’ olarak algılamamıza neden olan Ümit Kocasakal rekor oyla yeniden başkan seçildi. Bu sonuçları öğrenince Aysun Kayacı ve Müjde Ar’a hak verdim (!) Bu ülkede dağdaki çoban ile hukukçuların oyları eşit değil. Geçmiş seçimlere bakınca sıradan vatandaşın oylarının hukukçularımızınkinden bile çok daha kıymetli, çok daha üstün olduğu görülebiliyor.