Tam da “Bir dokun, bin ah işit” durumu oldu geçen haftaki yazım... Sevinsem mi, üzülsem mi bilemiyorum. “Okulu seven çocuk aranıyor” demiştim ya, birçok evden “Burada yok” cevabı geldi desem... Anladım ki sorun, hadi sorun demeyeyim, durum, ‘ortak’. Çocuklar, çocuklarımız, o kadar baş döndürücü çizgi filmler izliyor, oyunlar oynuyorlar ki okul gibi ‘durağan’ mekanlar ilgilerini çekmiyor. Hemen haklarını yemeyeyim, tabii ki bir şeyler öğrenmek de hoşlarına gidiyor. Tatili iple çekse de Kerem artık istediği kitabı alıp okumanın verdiği hazzı biliyor.
KARARLILIK BÖYLE BİRŞEY
Elvan, bu aralar canlılara takmış durumda, benim yüz yıl öncesine ait ansiklopedilerimi abisinin kucağına koyuyor, “Oku bunu” diye... Benim de eteklerim zil çalıyor mutluluktan. Konumuza dönersek sizden gelen maillerin önemli bir kısmı, okul sevgisinde öğretmenin rolüne dair... Haklısınız, öğretmen bu işin, olmazsa olmazı. Öğretmenini seven çocuk, okula daha mutlu gidip geliyor. Genellikle... Öğretmenini sevdiği halde okulda yorulduğu, acıktığı, canı sıkıldığı için evde olmayı isteyenler de var(mış).
Herbir mail aslında biraz da özeleştiri gibi... Kimi “Oğlumun üstünü ben giydiriyordum. Üçe gidiyor, hala benim giydirmemi bekliyor” diyor. Kimi çalar saat vazifesi görmekten bezmiş... “Sesleniyorum, sesleniyorum” diyen anneler arkadaşım Fatma’nın yöntemini izleyebilir. “Bir-iki kere seslendim, kalkmadı. Sonra da geç kaldığı için okula gidemedi. Esin şimdi, odasına girmeden kalkmış oluyor” dedi. Ne şahane arkadaşlarım var benim. Kararlı olmak böyle bir şey işte... Eminim onun da içi içini yedi o gün kaçıracağı dersler nedeniyle. Hatta kızının geç kalmasından pişmanlık duymayıp bunu bir alışkanlığa dönüştürmesinden de korkmuştur. Yine de denemeye değer bulmuş. Bingo! Kızı da mutlu, kendisi de.
Üzerinde uzun uzun durduğum mesajlar ise nice zorluklar içinde okula giden çocuklara ait olanlar. Kimi kendi çocukluğundan örnek vermiş, kimi konu komşusundan gördüğünü anlatmış. Büyük kentlerin yoksunluğu da büyük oluyor herhalde. Annesi çalıştığı için küçük kardeşlerine dönüşümlü bakan biri sabahçı, öbürü öğlenci iki kardeşin öyküsünde olduğu gibi. Yine çalışan bir anne “İkinci sınıfa giden oğlum okuldan gelince kapıyı kendi açıyor. Üstündeki kıyafetlerini ablalarıyla birlikte kullandığı odadaki sandalyelerden birine güzelce koyuyor. ‘Böyle yaparsam kırışmıyor anne! Çoraplarımı da buraya koyuyorum. Sabah aradığımı hemen buluyorum’ dedi bu yıl okulun ilk günlerinde. Bu sözler bütün yorgunluğumu aldı, alıyor” demiş. Bir de gülen yüz eklemiş...