Okmeydanı manzaraları konusunda yazacak çok şey var, özellikle de alevilik-devlet ilişkileri, devletin vatandaşın etno-kültürel kimliğine, inancına fiiliyatta ve daha da önemli olmak üzere hukuken kör olması gereği hatta mecburiyeti üzerine önümüzdeki günlerde düşüncelerimi aktarmak istiyorum, bu konu kanımca ülkemizin en temel siyasi, anayasal (66, 136) meselesi.
Bu temel, genel, her dönemin ortak meselesine gelmeden önce Okmeydanı’nda gördüğüm polis meselesi üzerine, pek yazılmayan bir-iki şey söylemek istiyorum.
Polisin toplumsal olaylara müdahalesinin algılanmasında da belirgin bir kutuplaşma var, bir kesim polisin orantısız, aşırı güç kullandığı, ikinci bir kesim ise polisin aslında çok müsamahakar bile davrandığı kanısında.
Ben, polisin orantısız güç kullandığı fikrindeyim ama beni bu noktaya getiren faktörler siyasi değil, polisin şartlandırılmış olduğu hiç değil, polisin solcu ya da muhalif göstericiler karşıtı olduğu hiç hiç değil.
Lütfen, Okmeydanı olaylarında ekranlara yansıyan kimi görüntüleri bir hatırlayalım, ben bu görüntülerden kalkarak bir yorum yapacağım.
Göstericiler, çok pasifist oldukların söylemek mümkün değil, Molotof kokteyli atıyorlar polise, bunlardan biri de bir zırhlı aracın ya da polisin toplumsal olaylara müdahalede kullandığı bir aracın ön camına geliyor, cam herhalde kırılıyor ya da zaten kırık, aracın içindeki bir memurun elbiseleri yanıyor, kendini dışarıya zor atıyor ve yanmaktan zor kurtuluyor.
Bu olaydan hemen sonra başka polisler araca yaklaşıyorlar, ellerinde bir damacana su var, evet, bildiğimiz içme suyu damacanası ve bu damacana ile aracı söndürmeye çalışıyorlar.
Kimse şu soruları, siyasi laf yetiştirmeler arasında, sormuyor: Bir sıradan Molotof kokteyli bir polis aracının
camını nasıl kırabiliyor, araçtaki polis nasıl oluyor da bu ölçüde savunmasız bir biçimde o ortama girebiliyor, araçta ya da başka polis araçlarında bir yangın söndürücü yok mu da, arkadaşları olaya su damacanası ile müdahale ediyorlar, ortada tam bir panik görüntüsü var, polis bu kadar mı amatör, meskûn bir ortamda, çok dar bir sokakta, bir polis memuru nasıl oluyor da havaya (!) bilmem kaç kez ateş edebiliyor, bu işlerin bir standardı yok mu?
Başka bir ekran görüntüsü: Göstericiler bir polis aracının, bir polis otobüsü, üzerine gidiyorlar, taş ve Molotof kokteyli atıyorlar ve polis de bunun karşılığında, otobüsün ön camının sağ yukarısından göstericilere, gaz bombası herhalde, yoğun duman üreten bir aygıtla cevap vermek istiyor, evet sadece istiyor çünkü atılan gaz ya da sıkılan dumanın büyük bölümü polis otobüsünün içinde kalıyor, boğulma riski karşısında polisler otobüsün sağ arka kapısından inip, taşlardan, Molotof kokteyllerinden ama daha da önemlisi kendi sıktıkları dumandan kaçıyorlar, sanki bir komedi filmi çevriliyor.
Gezi’de de benzer manzaralara şahit olmuş idik, Okmeydanı tüy dikti, polisimiz bu konularda son derece amatör ve çaresiz bir konumda gözüküyor, sadece bir algılama, polisin ne teknik ne de mesleki düzeyi bu tür olaylara ETKİN ve HUKUK İÇİ müdahaleye pek yeterli değil.
Polis teknik ve mesleki olarak etkinleştikçe orantısız güç kullanımı gereği azalır, daha demokratik bir devletle, işini iyi ama hukuk içinde yapan kolluk güçleri göreve gelirler, sıkıntılar da asgariye iner.
Benim gözlemim, itiraz edenler çıkabilir, orantısız güç kullanımının büyük bir bölümü çaresizliğin, etkinsizlik ve yetkinsizliğin ürettiği agresivite.
Soma’da da facia öncesi işler yürür gibi duruyor idi, 301 işçi öldükten sonra içler acısı manzara, ilkellik ortaya çıktı, işçiler son on gün zehir solumuşlar, sendika dahil kimsenin umurunda olmamış.
Okmeydanı’nda da gördüğüm manzaranın Soma faciası öncesinden pek farkı yok, ortada, devletin meşru güçlerinden bahsediyorum, tam bir skandal var, skandalın sembolü de bence o su damacanası; bu polis teşkilatı mı, sivil araçlardaki yangın söndürücülerini denetleyecek?
Ben her zaman yetkin ve etkin bir emniyet teşkilatından yana oldum, çünkü çok iyi biliyorum ki, polis yetkinleşip etkinleştikçe orantısız güç kullanma ihtiyacı da, bir-iki fanatik dışında, onlar da tasfiye olmalıdır, minimuma inecektir.