Samet Aybaba; geçen hafta uzun süre kadroda yer almayan bazı futbolcuları ilk onbire sürdüğü için çok eleştirilmişti. Bu hafta yiğitlik mi yaptı, kabadayılığa mı özendi, yoksa sadece “Ben bildiğimi okurum” demeye mi getirdi; Mehmet Akgün hariç öbürlerini gene oyuna sürdü.
İyi güzel de, bu kadar açık ısrarın olumlu bir getirisi olması lazım. İlk yarı içindeki Beşiktaş; hiçbir maçtan, hiçbir olaydan ders almamış bir görüntüde sahaya yayıldı. İsteksiz, suskun ve silah zoruyla sahaya çıkarılmış gibiydi... Antalyaspor ise; bu miskin rakip karşısında ondan daha pasif olma hevesindeydi. Beşiktaş üzerine gelmediği halde; sahasından çıkmak istemiyordu. Rahatlıkla ileri gidebilecekken; kimseye faydası dokunmayan kendi aralarındaki gereksiz top çevirmelerle, onlar da maçı uyutuyordu.
Beşiktaş öylesine vurdum duymazdı ki; kendisinden beter durumdaki Antalya’ya pozisyonlar bile verdi.
***
Tribünler başlarına gelecek felaketi anladı ve durup dururken müthiş bir tezahürat bombardımanına başladı. Verilen gaz etkili oldu, Beşiktaş’ı harekete geçirdi ama; üretken yapamadı. Beşiktaş pozisyon bulmakta zorlanınca, umudunu duran toplara bağladı. Onda da; Fernandes’in eski yaratıcılığı yıllık izinde olduğu için, sonuç alamadı.
Beşiktaş, İbrahim Dağaşan’ın toptan korunmak için yan dönerken; arkadan omuzuna çarpan toptan bir hakem ikramı bekledi ama, bu kadar ucuz penaltıyı Patagonya’da bile bulamazsın. Devam kararı elbette doğruydu. Ama Mete Kalkavan’ın ceplerinde sarı kartı olmadığı için, gidip 4. hakemden istemesi; traji-komik bir olaydı. Hadi bir hataydı diyelim; devre arasında da farketmedin mi arkadaş?
***
İkinci yarı da ilki gibi umut vaad etmeyen sıkıcı bir tempoda giderken; Oğuzhan’ın oyuna girişi Beşiktaş’a Aybaba’nın değil, Allah’ın bir lütfu oldu... Çok klas bir çaprazdan ara pası ve buna fişek gibi dalan Olcay’ın takıma ruh veren müthiş golü, gecenin mücevheriydi. Oğuzhan, daha sonraki benzer hareketleriyle de; bitik takımı bir anda hayata döndürmüştü... Bu futbolcuyu sahaya sürmek marifet değil, onu yedekte tutmak suç!