Hatırlayacaksınız, sabık Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in öğretmenlerin yer değiştirme konusundaki bazı uygulamaları, öğretmenler tarafından memnuniyetsizlikle karşılandı. Konuya eğitim açısından bakıldığında Dinçer’in son derece haklı bir kaygıyla hareket ettiği görülebilir. Açıkçası, Dinçer, çocukların öğretmensiz kalmaması için öğretmenlerin hoşuna gitmeyen bazı tedbirler almak zorunda kaldı.
Sonucu, hepimiz biliyoruz.
Dinçer, muhtemelen başka sebeplerin de etkisiyle, Bakanlık görevinden alındı.
Bu yazıda amacım, Dinçer’i eleştirmek veya savunmak değil. Benim asıl işaret etmek istediğim, sayısı 800 bini aşkın bir öğretmen ordusunu yönetmeye çalışan MEB’in gittikçe öğretmen atama ve yer değiştirmelerinden sorumlu bir bakanlık haline gelmesinin risklerine işaret etmek.
İlk atama, eş özrü ataması, il dışı yer değiştirme, il içi yer değiştirme, alan değişikliği ataması ve daha adını dahi bilmediğimiz bir sürü atama ve yer değiştirme çeşidiyle ilgilenmek zorunda kalan bir bakanlıktan bahsediyoruz...
* * *
Öğretmenlerin toplumun tamamını kapsayan velilerle sürekli temas halinde olduğu ve dahası büyük çoğunluğunun evli olduğu ve eşlerinin de toplumdaki bütün meslek gruplarında temsil edildiği dikkate alındığında, öğretmenleri memnun etmeyecek kararların toplumda olumlu karşılık bulması zor görünüyor. Bir başka ifadeyle, öğretmenler lobi gücü yüksek bir meslek grubunu temsil ediyor.
Böyle bir durumda, öğretmenleri memnun etmeye yönelik popülist politikaların çok kolaylıkla olumlu karşılık bulacağını da öngörebiliriz. Ancak, eğitim kalitesi açısından bakıldığında, sadece öğretmenlerin memnun etmeye yönelik politikaların çok ciddi sakıncaları da var.
Örneğin, MEB tarafından yıllardır ve ısrarla izlenen bir yanlış politika var. SETA uzmanları ve benim de ısrarla eleştirdiğimiz bir politika. Bu politika, öğretmenlerin atama ve yer değiştirme usulüdür. Bu politikaya göre, daha yüksek KPSS veya hizmet puanı olan kişiler, ilk tercihlerine yerleştirilmektedir. MEB’de bir sürü bakan değiştiği halde, bu politikayı köklü bir şekilde değiştirmeye kimse cesaret etmemiştir. İlgili bürokratların bir çoğu ise zaten sorunu anlamaktan acizdir.
Bu yanlış politikanın sonucunda MEB, bölgeler ve okullar arasındaki farkları korumakta ve hatta bu farkları artırmaktadır. Bu yanlış politikaların sebebi, öğretmenleri ürkütmemektir. Sendikalar da öğretmenlerin memnuniyetini azaltacak adımları desteklememektedirler.
Peki, öğrencilere eşit kalitede eğitim sunmayı gözetmeyen bu tehlikeli girdaptan nasıl kurtulacağız?
Öğretmenleri memnun etmeye yönelik politikalar ile eğitim kalitesini gözeten politikaların belli bir ölçüde uzlaştırılması mümkün. Nihayetinde öğretmenler fedakarlık düzeyi yüksek bir meslek grubunu temsil ediyor. Derse girdiklerinden çok daha fazla saat çalışıyorlar ve öğrencilerin birçok bireysel sorunlarıyla bizzat ilgileniyorlar.
Burada önemli olan MEB’in ve sendikaların, bir yandan öğretmenlerin memnuniyetini düşünürken, öte yandan öğrencilere sunulan eğitimin kalitesini dert edinmeleridir.Makul alternatifler üretilip, bu alternatifler öğretmenlere ve topluma anlatıldığı zaman, bu alternatifler olumlu karşılık bulacaktır. Örneğin, ilk atamada puan üstünlüğü yerine, çok eskiden olduğu gibi, kura usulü tercih edilebilir. Geçmişte konuştuğum bazı sendikacılar da bu usule sıcak bakıyorlar. Nihayetinde bu usulle atama yapılmasının mesleğin statüsüne olumsuz bir yansıması söz konusu olamaz.
Nasıl ki bir asker, hakim veya savcı memleketin her tarafından görev alabiliyorsa, öğretmen de kurayla memleketin her tarafında görev alabilmelidir. Aksi takdirde, Çözüm Süreci sayesinde birçok siyasi sorunumuz hızla çözülürken, izlediğimiz eğitim politikalarıyla bölgeler arası farklılıkları artırmaya devam ederiz.