Oğuzhan lig maçlarında isteksiz ve yılgın görünüyor. Sorumluluk yüklenmekten ve maçın dominant adamı olmaktan kaçınıyor. Bu konuda kulağına kar suyu kaçırılmış olmalı ki; dün gece biraz insafa gelmiş gibi görünüyordu. Gene de çok coşkulu değildi ama, eskisine göre daha arzuluydu. Bu kadar canlanış bile, golün ondan gelmesini sağladı. Gökhan'a verdiği topuk pası mükkemmeldi. Attığı serbest vuruş da, üst direğin içinden döndü. Adamın iyi oynaması değil, uyanması bile yetti.
Asteras, 0-0'a odaklanmış, şartlanmış gibiydi. İlk yarım saat sahasından kıpırdamadı. O süre içinde Beşiktaş'ın çok da etkili olmadığını görünce, "Ben de bir sokulayım" dedi. Tam dört Beşiktaşlı, Zsopoulos'u bir türlü tutamayıp takım nerdeyse gol yiyecek duruma düşünce; Yunanlılar gaza gelip o andan sonra açılmaya başladı. Attığımız gol, bıraktıkları boşluktan geldi.
***
Mustafa Pektemek'in daha ilk yarıda sakatlıktan çıkması nedeniyle oyuna giren Cenk Tosun; kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda, şut atacağı yerde geriye pas çıkardı. Neden, anlamış değilim.
Bizimkiler şut atacağı yerde pas veriyor; pas vereceği yerde şut atıyor. Golcü adam; kaleyi-kaleciyi gördü mü şut çeker, çekmeli... Cenk'in gereksiz yerde gereksiz asist merakı, bizi ikinci golden etti.
Beşitaş maçın ikinci yarısını, işini erken halletmiş insanların rahatlığına teslim etti. Sen işini bitirdin ama, maç bitmedi... İkinci golünü atsan da öyle rahatlasan olmaz mı? Boşverirsen, böyle anında doldururlar.
1-0'ı yeterli görüp konsantrasyonunu dağıtırsan, sonucuna katlanırsın. Aslında Yunan takımı, İstanbul'dan puan çıkaracak kıvamda ve güçte bir takım değildi. Skoru garanti gören oyun anlayışımızın, ucuz şark zihniyeti olduğunu ağır bir bedelle öğrendik.
Maç bitmeden maç bitmez!